Faktörlü güneş kremi muhabbetlerinden sıkılan, yazın en moda kokteyli sorusuna cevabı olmayan, gürültülü ve pahalı tatil beldelerine gitmeyi zul gören kış insanları! Yaşasın, yaz bitti!
Başlığa inanmaz gözlerle bakmayın. Sayıları hayli az da olsa yazdan sıkılan insanlar var. Ben de onlardan biriyim. Yazın insanın omuzlarına yüklediği deniz-güneş programı yapma zorunluluğundan, bezdiren havasından çok yoruluyorum. Bronz tenle dolaşmak da umrumda değil. Manasız paralar harcatmak üzerine kurulu tatil ‘belde’lerimize gitmeyerek de hiçbir şey kaçırdığımı düşünmüyorum.
“O zaman otur oturduğun yerde” diyeceksiniz. Valla, ben de öyle yapıyorum. Peki, bu yazın tadını hem evden uzaklaşmadan hem de anlamsız harcamalara kalkışmadan nasıl çıkardım? Büyükada’yı ve Sedef Adası’nı keşfederek. Büyükada’da Eddie’de güneşi batırdım, Sedef Adası’nda Club Ada’da koli basili öncesi Marmara Denizi’ni buldum. Çocukluğumu hatırlayıp suyun tadını çıkardım. Daha ne olsun?
Şimdi zaman, benim gibi şehir insanlarının zamanıdır. İstanbul’da sonbahar hem şerbet gibi havasıyla, hem de yaz bezginliğinin ardından gümbür gümbür gündemiyle belli ki harika geçecek. Sarkis sergisi, yaklaşan Kutluğ Ataman retrospektifi, dans festivali, Dot Tiyatro’nun sezon açılışı, Woody Allen’ın son filmi, Babylon’un açılışını Tindersticks’le yapacak olması, palamut mevsiminin başlaması, en sevdiğim kıyafet olan paltoların bu kış her zamankinden şık olması. Küçük mutluluklar. Ama hepsi de sonbaharın tadını daha çok çıkarmama yardım edecek.
Geçen yıl hayatımda ilk defa Avrasya Maratonu’na katıldım. Tabii, haddimi bilerek, Halk Koşusu’na. Sonunda aldığım bakır madalya dahil, unutulmaz bir tecrübeydi. Dün Bono’nun köprü macerası münasebetiyle maraton sayesinde köprüyü yaya geçmenin ne acayip bir tecrübe olduğunu hatırladım. İnsan sadece muhteşem manzaradan büyüleneceğini zannediyor. Oysa o yükseklikte, üstelik de hafif hafif sallanan dev köprüde yürümek, düşündüğümden çok daha ürkütücü. İstanbul’a o noktadan bakınca başka bir yer gibi görünüyor. Yine de şehre o noktadan bakmanın tecrübesi yeter.
‘Adım Adım’ ile Avrasya
‘Adım Adım’ adlı, Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenen maraton, yarı maraton ve triatlon yarışmalarına katılan amatör sporculardan oluşan bir grup var. Bu grup katıldıkları her müsabakada sivil sorumluluk projeleri için de ciddi bağışlar topluyor. En yakın etkinlikleri, 17 Ekim’deki Avrasya Maratonu olacak.
Hem İstanbul’u yürüyerek/koşarak katetmek hem de bu girişimden bir hayır yaratmak adına ‘Adım Adım’ ile Avrasya’ya katılma opsiyonunu düşünmekte fayda var. Dün sabah Hürriyet yazarı, Adım Adım Üyesi Yonca Tokbaş CNN Türk’te de anlattı. Duyduğuma göre ‘Adım Adım’ bu yılki Avrasya’da katılım rekoru kıracakmış!
NE?MODA
Tabe Kıyamet, Galatasaray’ın en beğenilen vintaeg kıyafet mağazalarından biri. Ortaklarından Tuba Tuncay bu yaz neler keşfettiğini anlatıyor:
- Okan’s Place’i. (harika bir koya sahip, yeryüzündeki cennet yeri)
-Bozcaada’da meteor yağmurunun Bozcaada’nın dışında başka hiçbir yerde izlenmemesi gerektiğini.
-70 yılını kadınlara ve ayaklarının şıklığına adamış bir efsaneyi; Joseph La Rose’u.
-Chanel’in çamur rengi ojesini, dergi karıştırmanın şahane oluşunu.
-Dikiş kutusu gibi olan fonlu pleksi vintage çantaları.
-Bozcaada’da asma yaprağında soslu karidesi.
-60’ların değişmez kedi gözü modeli renkli ve baskılı gözlükleri.