Kurtuluş-Nişantaşı arasını arşınlamaktan her sıkıldığımda bir Vespa’nın gerekliliğine daha da ikna oluyorum. Pratikliği kadar tasarımının şahaneliğine bakıp da Vespa’lara bayıl-mamak mümkün mü!
Vespa üreticileri yarattıkları fenomenin gayet bilincindeler. Yarattıkları konseptle oynayıp duruyorlar, türlü icat geliştiriyorlar. Ben yeni öğrendim, meğer üç yıldır Art Vespa diye bir yarışma düzenlenirmiş. Vespa’yı nasıl daha da ilginçleştirebiliriz diye düşünmüşler, katılımcılardan Vespa’ların üzerini diledikleri gibi tasarlamalarını istemişler. İlk üçe giren tasarımlara baktım; ne özgün, ne yetkin işler çıkmış ortaya! 200 katılımcının arasından birinci ‘Little Workers’ konseptiyle Yiğit Karagöz olmuş. İkona dönüşen Vespa’yla ilgili bir yarışmanın jüri üyeleri arasında Türkiye’nin reklam ve tasarım camiasının önde gelen isimlerinden Hakkı Mısırlıoğlu, Atilla Aksoy, Metin Aroyo ve Derin Sarıyer gibi isimlerin yer alması da sürpriz değil. Bakıyorum da tasarımları kişiye özel kılmanın her gün yeni yolları keşfediliyor. Belki bir gün gelecek, Vespa’nızı satın alma noktasında tam da istediğiniz renkte, desende tasarlatıp ‘siz’leştirebileceksiniz.
Yorgun ayakların bu terliklere ihtiyacı var!Spor yaparken selüliti gideren, duruşu düzelten ayakkabıların mucizesine alıştık. Yüksek fiyatlarına rağmen bu modelleri giderek daha fazla kişinin ayağında görüyorum. Şimdi de ev terliklerinin her adımda spor yaptıranı çıkmış. İşte ben de bu versiyona takıldım! Tüm gün ağrıyan, eciş bücüş burunlu ayakkabılar tarafından kötü muameleye maruz kalan ayaklarıma bu kıyağı ben de geçmek istiyorum! SHUV terlikler sadece egzersiz yaptırmayıp aynı zamanda sırttaki gerilimi, ayaktaki basıncı da azaltmaya yarıyormuş. Fotoğraftaki modelin fiyatı 99 TL ve bu terlikler Vepa 62 ve New Balance mağazalarında satışa sunuluyormuş.
Kahvenin en iyisiBayramda New York’ta; Brooklyn ve civarında en eski arkadaşlarımla birlikte; çocuklar gibi şendim! Kahve merakımı bildiklerinden beni kahve gurmelerinin sevdiği The Blue Bottle’a götürdüler. Arkada kahve çekirdeklerinin toz kahveye dönüştüğü damıtma bölümü, önde espresso, kahve ve 1-2 çeşit kurabiye satan barıyla hem tarz, hem nefis kokan hem de pek cool bir yerdi. Ürettikleri kahveyi 48 saati aşmayacak biçimde servis ediyorlarmış. Servis hayli yavaş; işinin ehli ve pek dikkatli iki eleman uzayıp giden müşterilere elleriyle damıtarak kahve hazırlıyor. Espressosever olarak bu lezzete bayılmak sürpriz değil; ne de olsa kahvenin menşeinin en baskın ortaya çıktığı türü, espresso. Amma Gül Bahtiyar’ın içtiği latte’yi tadınca lezzetine takıldım kaldım. Söylenene göre her kahve içişimde Blue Bottle’dan bahsetmişim. İngilizce bilenlere internet sitesindeki metni okumalarını öneririm. Oradan öğrendim ki Türkler’in Viyana istilasının ardından Viyana’da açılan ilk kahvenin adı da Blue Bottle’mış. Bu arada İskandinav kahvesini de pek methederler. Oslo adlı kahve dükkanında deneme şansım oldu. O kadar tazahürata gerek yokmuş, bence.
Tablo niyetine tabakDekorasyona meraklı olanların dikkatini çoktan çekmiştir. Duvarları çok sayıda porselen tabakla kaplamanın modası geri geldi. Ben size klasik yerine çağdaş çizgili, çok yerine tek bir tabakla kendi modanızı yaratmanızı önereceğim. Sunset Grill&Bar, sadece İstanbul’un lüks bir lokantası olma durumunun dışına çıkacak tavırlarıyla da meşhur bir restoran. Şimdi de ünlü Villeroy&Boch’a ressam Burhan Doğançay’ın ‘Kurdeleler’ serisini uygulatmışlar. Bu işbirliği ilk olarak 2007 yılında hayata geçmiş, eklenen son altı çalışma 2012 ‘Kurdeleler’ serisinden. Seri, 70’li yıllarda duvar resmine yönelen Burhan Doğançay’ın soyut kaligrafik görünümlerinden oluşuyor. “Doğançay tablom yok, bari tabağım olsun” derseniz bu özel koleksiyonu Villeroy&Boch mağazalarında ve Doğançay Müzesi’nde bulabilirsiniz. Satışların geliri de Türk resim sanatını burada ve yurt dışında tanıtmak üzere kurulan Doğançay Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı’na bağışlanıyormuş.