Abartıyorlar sanıyordum ama işin aslı başkaymış! New York’taki tanıdık Türklerle bir olduk, “Havaalanında yalvararak memlekete dönmeyi başarabilir miyiz?” diye düşünüyoruz
Brooklyn profilinin değiştiğinin başlıca kanıtlarından biri, yeni açılan otel ‘WytHe’.
Uzaktan hariçten gazel gibi gelen kasırga muhabbeti, tam da coğrafyasında başa gelince nasıl da farklı yaşanıyormuş meğer. “Tanrı insanı iş başına gelince denermiş” derler ya... İtiraf edeyim; 2-3 saat evveline dek Amerikalıların abarttığını düşünüyordum. Ama ‘Sandy’ namıyla anılan kasırga, görünen o ki benim gibi lakayıt bir Türk’ü de alt etmeyi başardı. Tanıdık Türklerle bir olduk, “Havaalanında yalvararak memlekete dönmeyi başarabilir miyiz?” diye düşünüyoruz. Bu yazıyı bitirir bitirmez de mücadeleye havaalanında, sahada devam edebilmek için yollara düşeceğiz. Biraz evvel bavulumu aşağıya indirdim, taksiyi beklerken rüzgâr koca bavulu savurduğu gibi aldı götürdü. İşine yetişme derdi olmayanların tuzu kuru tabii. Lakin onları bekleyen de, New York gibi yapacak bin şeyin olduğu bir şehirde, keyifle iki gün daha geçirme lüksü olmayacak. Metro çalışmıyor, alışveriş için normalde paçanızdan çekiştiren mağazalar saat 16.00 itibarıyla kapandı bile. Yarın açılacak mı; o da bilinmiyor. Bulunduğum binanın yönetimi elektrik-su kesintisine dair herkesi uyardı. Telefonlar, bilgisayarlar şarja takıldı. Asansörde iki gün değil, bir aylık erzak alışverişini yapmış tedirgin komşularla yüz yüzeyiz. Bu akşam kalkan bir uçağa kendimi atabilmeyi bekliyorum. Ben de geçen yıl volkan patlaması yüzünden bulunduğu şehirde tıkılı kalan, günlerini havaalanında geçirenlerden mi olacağım diye endişe içindeyim. Bu beklemeye ne iş hayatım ne de kalbim dayanır. Bayram tatili yüzünden şehrin her köşesinde Türk tanıdıklara rastladım. En azından benim çevremden pek çok kimsenin burada olduğunu düşünerek, İstanbul’da bu hafta işlerin aksayacağını şimdiden söyleyebilirim. Yoksa editörü olduğum Marie Claire dergisinin aralık sayısı için hummalı çalışmama New York’tan mı devam edeceğim?
Oysa her şey güzel başlamıştı
Sonbaharın yakışmadığı şehir var mı? Ağaçların yaprakları bir başka sararmış, kızıllaşmış bu diyarda. Bir Brooklyn modası almış başını gidiyor. Düne kadar ‘city’, yani Manhattan adası sakinleri, şehrin bu kısmını küçümser dururdu. ‘Beyaz’lıkta birinciliği kimseye bırakmayan aktris Gwyneth Patltrow bile ‘goop’ adlı online lifestyle projesinde, bölgenin en iyilerini sıraladı geçenlerde... Civarda konut fiyatları da almış yürümüş, artık ev ekonomisi gereği değil, daha cool ve eklektik buldukları için Brooklyn’i tercih eder olmuş insanlar. Profilin değiştiğinin başlıca kanıtlarından biri olarak, yeni açılan cool otel WytHe’ın adı geçiyor. Yolu düşeceklere rüştik, romantik Ryle’ı tavsiye ederim. Bir de okuma günlerini kaçırmasın kitapseverler. Ekim ayı içinde Martin Amis de Orhan Pamuk da, okuma günlerine katılmış. Neue Museum’un altındaki Cafe Sabarsky yıllardır orada, nedense şimdi pek moda. Bunda, geçen yüzyıldan kalma Avusturya mobilyalarının ve şahane tatlıların, şnitzelin eş payı var diye düşünüyorum. Alışveriş yapmadan dönmeyeceklere; muhakkak Uniqlo’ya gitmelerini tavsiye ediyorum. Her sezon koleksiyonun tavrının hiç değişmemesi, kaliteli malı uygun fiyata satmalarını çok doğru buluyorum. Rivayet o ki, seneye Türkiye’ye gelecekmiş. Buyursunlar, bekleriz...
Komik detaylar da yok değil şehirde. Bisikletlilerin kilitlerini sökmekle uğraşmayıp neredeyse her parçasını çalmalarına gözüm takılıyor. Taksiciler, polisler, bizdeki gibi hep sinirli. Yaşam kavgası belli ki burada da insanları yay gibi gergin kılıyor. Bizim bayram dönemi İspanyolların da tatiliyle kesişmiş belli ki. Şehrin turistik nüfusu Türkler ve İspanyollardan oluşuyor. Müzikal önerisi bekleyene benden iş çıkmaz; tarzım değil. Ama Seinfeld dizisini yıllar geçse de unutamayanların kıskanacağı bir gece, Statn Island’da, Jerry Seinfeld’in komedi şovunu izlerken yaşanıyor.
Burada, bisiklet kilidini sökmekle uğraşmayıp neredeyse her parçasını çalıyorlar.