KAHVE MOLANIZA EŞLiK ETSiN

Gün içinde sohbet molalarında kullanacağız, şundan bundan moda güzellemeleri...

Moda dünyasından ekmek yiyenlerde şiddetli şuur kaybı, hayatın gerçeklerini idrakta sıkıntı gibi yan etkiler rücu bulur. Ben de pozisyonum gereği bu insanlardan biri olduğumu itirafla giriş yapayım. Sonra da bu aralar en çok konuşulan ‘topic’in ne olduğunu anlatayım. Flaş flaş, Balenciaga gibi köklü ve çığır açan bir markanın kreatif direktörü değişiyor! Sabık baş tasarımcı Nicholas Ghesquire’in bakması güzel, giyildiğinde sadece ve sadece 34 beden kadınlara yakışan kıyafetlerinin ticari başarısızlığı, tasarımcıyla şirket yönetiminin mütemadiyen itiş kakışına neden olmuş, tasarımcı da çareyi toparlanıp kaçmakta bulmuştu. Ghesquire kadar yetenekli birinin kendi markasını kurma şıkkı, zaten hep masanın üzerinde duruyor.

Bakalım ne getirecek?
Esas ataksa, Balenciaga tarafından geliyor. Yine Ghesquire gibi çok genç yaşta yeteneğiyle sivrilmeyi başarmış, ancak çoğu markanın yıllar içinde yaratamadığı ticari başarı ve heyecanı yaratmayı da becermiş Alexander Wang’in Balenciaga adlı devin başına geçeceği açıklandı. Tabii son dakikada bir değişiklik olmazsa... Yakışır! Wang, hem markanın DNA’sını anlamada kıvrak, hem gençliğinin, havalı sosyal çevresinin artılarından yararlanmayı iyi bilen bir günümüz genci... Ön planda olmayı hiç tercih etmemiş Ghesquire’in duruşunun tam aksi bu tavır, bakalım markaya ne getirecek...

STİL İKONU ADAYLARINA!

Arkadaşlar, bu yolun yolcusuysanız bazı moda tasarım klasiklerinin uğruna taksiye binmekten vazgeçeçecek, arkadaşları-nızla Nişantaşı kafelerinde değil simit saraylarında buluşma yoluna gideceksiniz. Bir Chanel 2:55, bir Bottega Veneta cüzdan çabasız, bol nakitsiz kucağınıza düşmüyor! İkonluk yolunda Yoda’nız Kate Moss ise, Atelier 55’teki Vivienne Westwood ‘pirate’ botları pas geçmeyeceksiniz. Çıkalı kaç yıl oldu demeyin, taptığımız Kate de, onun çok güzel bir kopyası olmaya çalıştığını düşündüğümüz Sienna Miller da, tatlı Kiera Knightley de bu botlara doyamıyor. Kate Moss’un asker parkasını bir günde meşhur eden, kısa saçlı ve ‘pirate’ botlu fotoğrafı, hâlâ gözümüzün önünde...

Hafta sonu bombardımana tutuldunuz tabii ama ben de iki kelam etmeden geçemeyeceğim. Elimde değil, çünkü yıldız beni de çarptı! Robert Redford’un kurucusu olduğu, bağımsız film projelerini yıllardır destekleyen Sundance Film Festivali’nin şimdi bir de kanalı var. Artık Digitürk üzerinden bizde de izlenebiliyor. Daha geçen gün ilk çekilen ‘Gatsby’yi tekrar izleyip sinema tarihinin belki de en çekici adamı olduğuna kanaat getirdiğim Redford, şehrimize bir ziyaret gerçekleştirdi. Cuma akşamı İstanbul Modern’deki kokteylde nerede diye bakınırken kendisi İnci Eviner’in şahane video-art işini merakla izlerken beliriverdi efsane...

İşin zanaatkârı
Bir kere inanılmaz ufak tefek oluşuna şaşıyorum. Yaş 76, yüzü de aynı yaşta; misal Burt Reynolds gibi yüzünü gergefle çektirmiş bir hali hiç yok. O muhteşem saçlar ve keskin çeneyse garip bir şekilde 40’lı yaşlarını sürmeye devam ediyor. Beden dili, gülümsemesi filmlerinden bildiğimiz gibi. Sanırım salondaki tüm kadınlar göz bebekleri büyümüş bir şekilde O’nu inceliyor. Eline mikrofonu alıp Sundance’in kültürlerarası iletişimde ne işe yaracağını usul usul bir anlatışı var ki... Efsane filmlerin oyuncusu, yönetmeni Redford bu işin zanaatkârı olmayı seçmiş belli ki. Röportajlarda da bunu teyit eden cümleler vardı; Robert Redford bana da yakışıklılığına bir gün olsun kafa yormamış bir adam olduğunu düşündürttü. Ki bundan daha çekici ne olabilir...