İstanbul’un her seferinde farklı hoşluklarla karşılaştığınız, sürprizli mağazalarına şimdi bir de Kağıthane eklendi
Kağıthane mağazaları uğruna, imtinayla kaçındığım ‘keyifli bir mekan’ klişesini kullanmak durumundayım! Karaköy’de, Galata’da ve Nişantaşı’nda şubeleri bulunan Kağıthane, grafiker Emine B. Tusavul’un kendi kadrosunu dört yıl kurgulayıp iki ayda hale yola koyduğu projesi... Kırtasiye ve özellikle kağıt sevenlerin asla eli boş çıkamayacağı mağazada, ayrıca farklı imzaların, markaların da sadece buraya özel yarattığı tasarımlar bulunuyor. Hepsi yüzde 100 Türk malı. Oyun, bloknot, Amerikan servis, düşünülerek yapıldığı çok belli bir kitap ve dergi seçkisi... “En çok neyi sevdin?” derseniz... Dikkatimi ilk başta kağıt ve ahşap kullanılarak hazırlanan takı çekmeceleri ve santimetre markalı el yapımı porselenler çekti! Ardında Tulya Madra gibi bir duayenin olduğunu öğrendiğim bu incecik, matrak renkli porselen mutfak malzemelerinden hangisini alacağımı kestiremedim! Hediye olmak için de hem çok zevkli hem de makul fiyatlı bu Ayvalık menşeili porselenler... Vaziyet anlaşılmıştır; santimetre ürünleri dahi tek başına Kağıthane mağazalarına uğramak için bir nedendir...
Ekmek bulamazlarsa...
Swissotel’in müthiş manzarası eşliğinde nefis yemekler yenen, first class restoranı Gaja’nın şefi değişmiş. Yeni şef William Mahi, dünyanın birçok ülkesinde, şu aralar bizde yokluğuna insanların pek bir hayıflandığı Michelin Yıldızlı lokantalarda çalışmış bir isim. Kendisi İstanbul’da
12-24 Mart arasında ıstakozlu tarifler hazırlıyormuş. ‘Lüks sevici’, vb., ne derseniz kabulüm! Tüm kabuklu deniz ürünlerinin en lezzetlisi ıstakozun ızgara, çorba, ravyoli halleri... Yanına da güzel bir şarap... Bu ikiliyi birlikte hayal etmek de güzeldir.
Androidleri beklerken
TV’de atletizm müsabakalarını izlerken sporcuların performansları değil takıldığım; kasların tek tek yerleştirilmiş gibi durduğu, Avatarvari bedenleri...
Ne tenisçiler ne basketçiler ne yüzücüler; egzersizin bedene neler ettiğinin en olağanüstü yansımasını bir dansçılarda bir de atlerde görüyorum.
Ataköy Atletizm Salonu’nda 9-11 Mart’taki Dünya Salon Atletizm Şampiyonası için dünyaca ünlü atletler şehrimize geliyor. Bu insanüstü mahlukları kanlı canlı karşımızda görmek ne güzel! Hiç olmadı şampiyonanın maskotları
‘Tik’ ve ‘Tak’ ile şehrin bir köşesinde burun buruna
gelebilirsiniz.
Adanmış bir yaşam
Mardinli Nasra Kadın’ın 50 yıldır hiç değiştirmediği fırça ve kökboyalarla patiska bezlerine çizdiği motiflere bir bakın hele... Nasra Şimmes 1924 doğumlu, doğduğundan beri yaşadığı Mezopotamya Ovası’na bakan taş ev, aynı zamanda atölyesi... İncil’den tasvirlerle süslediği rengarenk soyut desenleri, perdeleri, masa örtüleri ve duvar süsleriyle basma sanatını yaşatıyor Şimmes... Beş çocuğu dünyanın dört bir yanına dağılmış; kendisiyse Mardin’den hiç ayrılmamış. Yine de çizgileri Ortadoğu’da, Avrupa’da, Amerika’da birçok Süryani kilisesini süslüyor. Şimmes’in anlatırken masal gibi gelen dünyasına, çalışmalarına 6 Mart’tan itibaren Koleksiyon Mobilya’nın Tarabya’daki yerinde şahit olabilirsiniz.
‘Dünyanın çatısı’
Dünyanın en yüksek dağ zincirinin kenarında yer alan Küçük Pamir, coğrafi konumu nedeniyle ‘dünyanın çatısı’ olarak adlandırılıyor. Yerden 4 bin 200 metre yükseklikteki bu yerde, 1000 kişi mutlak mahrumiyet içinde hayat mücadelesi veriyor. Geo ve National Geographic gibi dergiler için çalışan Fransız fotoğrafçı Matthieu Paley, bu 100 kişiyi; Afgan Kırgızları’nı çekmiş. Halen İstanbul’da yaşayan sanatçı, dünyanın en ıssız köşelerinden birinde, Afganistan’ın Wakhan geçidinin sınırlarında yaşayan Afgan Kırgızları’yla 2000 yılında karşılaşmış. Daha sonra 2008 ve 2011 yıllarında kışın tam ortasında yola koyulmuş ve donmuş nehirden yürüyerek kamplarına ulaşmış. Batılı birinin en son 1972 yılında ziyaret ettiği bölgeden muhteşem fotoğraflarla dönen Matthieu Palley’in gözünden, güçlü ve dirençli insanların ilham veren hayatları...