İstanbul sanat sahnesine eklenen yeni bir oyuncu, Mim Art... İsmet Doğan’ın beklenen sergisiyle açılan galeri, bir yandan da “Antikayla çağdaş sanat eseri nasıl buluşur?” diyenler için de olağanüstü bir kanvas görevini üstleniyor
Hikmet Mizanoğlu ve Ali Hatemi’nin ortak projesi Mim Art, Türkiye’deki modern ve çağdaş sanatın yurt dışına ulaşmasına sağlamayı ve Türk sanatçıları yabancı koleksiyonerlerle buluşturmayı amaçlayan bir platform. İlk sergi için, çalışmaları sanatseverlerce hep merakla beklenen sanatçımız İsmet Doğan’la bir araya gelmişler. İsmet Doğan’ın sergisi, kafa karıştırıcı, ürkütücü ve ilk etapta altyazı gerektiren işler oldu benim için...
‘Ye Beni’ adlı kişisel sergide Doğan, kanibalizm üzerinden Batı’nın Doğu’yu hayal etme biçimlerini sorguluyor. Bu sorgulamanın bol et, kan ve devasa boyutlar ve müthiş bir incelikle aktarıldığı resimlere bakıp kalakalmaktan başka seçeneğiniz olmuyor! 19’uncu yüzyıl oryantalist Avrupa ressamlarının eserlerini yorumluyor sanatçı. İşleriyle oryantalizmin halen devam ettiğini, ‘öteki’likler üzerinden tanımlanan moderniteyi, gösterişli bir biçimde manipule ettiği yapıtlar üzerinden anlatıyor İsmet Doğan...
Mim Art, mekan kurgusuyla da hayli çarpıcı bir galeri. Simsiyah bir banyoda, iki yüzyıl öncesinin Fransız mobilyasıyla çağdaş resmin bir arada nasıl da mükemmel durabildiğini görmek için dahi, gitmeniz lazım.
OUTDOOR’CULARA HAYRANIM!
Hem şehir hayatının keşmekeşinden payına düşeni alan hem de doğaya, bayıra farklı senaryolarla çıkmaktan geri kalmayan outdoor insanlarını hayranlıkla takip ediyor, benim de bir gün elimden tutmalarını bekliyorum. Yedi yıldır Dağ Kültürü Derneği ile Mineral Event’in ortaklaşa düzenlediği Dağ Filmleri Festivali’nin de meğer ne çok takipçisi varmış. 7-11 Mart tarihleri arasında Beyoğlu civarındaki mekanlarda gösterecekleri filmlerden ‘Soğuk’, 49 festivalde gösterilmiş, 13 ödül almış iddialı bir yapımmış. Filmlerin toplandığı temalara bakın yeter; ‘Su Dünyası’, ‘Bisiklet’, ‘Kayak’, ‘Keşif Ruhu’.
Gala filmi olarak gösterilecek belgesel; ‘Rampa’, 1945 yılında Erzurum’da inşa edilen ve çok sonraları Erzurum’a bir olimpiyat kazandıracak olan kayakla rampa atlamanın hikayesiymiş. Unutulmaz yolculuklar yapanları, iklim değişikliklerinin en çok etkilediği insanları, kayakla ilgili inanılmaz görüntüleri, suya dair konuları içeren toplam 55 film ve tüm gösterimler ücretsiz. Festivale bu yıl; Fransız Kültür Merkezi, Galatasaray Aynalı Geçit ve Pusula Sanat Galerisi ev sahipliği yapacak.
BAKLAHORANİ KARNAVALI
Rumların beş yüzyıldan fazla zamandır kutladığı bir karnaval olan Baklahorani, yasaklandığı 1941 yılından bu yana ilk kez 2009’da yeniden hayat buldu. Bu yıl 26 Şubat’ta (pazar) kutlanacak karnaval, Galatasaray Lisesi önünde saat 20.00’de başlayacak. Geleneksel kostümler ve maskelerle eğlenceli bir yürüyüş, ardından Asmalımescit’te Romeo ve Juliet konser salonuna geçiş... Kurtuluş’ta da kutlanacak karnaval, rembetiko müzik topluluğu Tatavla Keyfi ile Luxus, Cümbüş, Sema Moritz konserleriyle renklenecek.
DEN CAFE’NiN iŞLERi YOLUNDA!
Nişantaşı Mim Kemal Öke Caddesi, bence semtin en gidilesi mekanlarının sıra sıra sıralandığı bir bölgeye dönüştü. Ayrı bir yazı konusu olacak Bread&Butter Cafe, yanında Den Cafe, aşağıda Delicatessen, akabinde Türk yemeği üstadı Hünkar ve ‘the’ Park Şamdan. Tam anlamıyla her beğeniye hitap edebilecek bir yeme-içme karması.
Den Cafe’yi bana keşfettiren moda gurusu Melis Ağazat oldu. Burada hızla espressoyu ‘çakıp’ Nişantaşı sokaklarına daha bir atik dalar olduk! Nişantaşı’nın farklı kafelerinden tanıdığımız ve sevdi-ğimiz ekibi, her aradığınızı buldu-ğunuz mantıklı mönüsü ve afra tafradan uzak haliyle Den Cafe’yi sanırım ilk keşfedenler, öğle yeme-ğine gelen çalışan kesim oldu. Şim-di bir yenilenmeden geçmişler; kah-valtı mönüsünü de genişletmişler. Akşamları Nişantaşı’nda hayat ol-maz diyenlere inat, beş gün boyun-ca DJ performansını da repertu-arlarına eklemişler. Herkesin Den’e gitme nedeni farklı ve Den herkesin gitmeyi seveceği bir mekan.