Kampanya yararına yapılan müzayedede son eser, Türkan Şoray’ınki. 200 bin TL verecek babayiğit aranıyor. Ne olacak şimdi diye bakınırken Haluk’un numarasını kaldırdığının farkında bile değilim
Cadde’ye ilk yazım... Hararetle ilham gelmesini bekliyorum, ilk yazımda enteresan bir şeylerden bahsedebilmek için. Şansım yaver gidiyor, geçen gece katıldığım bir etkinlik bana tam da aradığım malzemeyi veriyor. Hilton Convention Center’da Beyaz Müzayede’nin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Milliyet’in ortaklaşa düzenlediği ‘Baba Beni Okula Gönder’ kampanyası yararına yapacağı sanat müzayedesine katılıyorum. Herkesin aklında Türkan Saylan var bu gece.
Ortam pek afilli. Bir kere benim düşündüğümün iki katı kalabalık. Türk eliti diye tarif edeceğim, soyadı herkese aşina olan ailelerin fertleri burada. Medya dünyamızın en oturaklı isimleri de öyle... Bir de bu geceye kendi yaptığı resimleriyle katkıda bulunan star kadrosunun neredeyse tekmili gecede yerlerini almış. Bir kere Türkan Şoray orada; ışığıyla yine herkesi ‘yıldız çarpmışa’ çeviriyor. Gecenin en ilgi çekici masalarından biri benimkisi; yanıbaşımda gecenin kahramanı Haluk Akakçe oturuyor.
Son eser Sultan’ınki
Müzayede başlıyor, Türk resminin en ünlü isimlerinin resimleri, hepsi de verilen teklifin üzerinde fiyatlara, ardı ardına satılıyor. Haluk bu gece çok formunda. Espirileriyle beni çok güldürüyor. Hayranı olduğu Abidin Dino’nun eserini 25 bin TL’ye satın alarak bir bakıma sonra daha da şerbetlenecek olan şovuna başlıyor. Bakıyorum, herkes, ünlü bir sanatçının hayranı olduğu bir başka sanatçının eserini almasından pek etkilenmiş görünüyor.
Müzayedeyi yöneten ve kendisi de çok yetkin bir koleksiyoner olan Aziz Karadeniz, belli ki bir Akakçe hayranı. Haluk’un bu cömert jestini överken bir yandan da uzun uzun Akakçe’nin ne beynelmilel bir sanatçı olduğundan dem vuruyor. (Etkinlik sonrası bu Haluk Akakçe’ye övgü faslından sebep, eleştiriler almış Aziz Karadeniz) Neyse, sıra ünlülerin yaptığı resimlere geliyor. Son eser, ‘Sultan’ Türkan Şoray’ınki. Şoray’ın bence çok naif bir sevimliliği olan eserinin pahalıya gideceği çok belli de, en çok kime ve kaça satılacağı merak ediliyor.
Çekişme devam ediyor
Karadeniz, isim vererek Erdoğan Demirören’i fiyatı artırmaya davet ediyor. Demirören de bu resti görüp 100 bin TL’lik teklifi kabul ediyor. 100 bin TL de iyi rakam ama bu kadar kallavi sanayicinin, holding patronunun sıra sıra dizildiği bir gece için yeterli değil. Ne yalan söyleyeyim, benim için de değil. Geceyi birlikte izlediğim, kendi eseri de 65 bin TL’ye ‘gitmiş’ olan Akakçe’ye bu yorumu yapıyorum. Akakçe de ben de gecenin biraz fazla uzadığını düşünüyoruz, laf aramızda. Haluk kalkıp bir sigara molası vermek niyetinde. Bir yandan da Sadettin Saran ile Erdoğan Demirören’in çekişmesi devam ediyor. Tablo, en son 150 bin TL veren Sadettin Saran’da kalacak gibi görünüyor. Karadeniz, Erdoğan Demirören’i son bir kez yokluyor, Demirören ‘pas’ diyor. ‘Tamamdır, Sadettin Saran bu işi kapatır’ diye düşünüyoruz, ama Karadeniz hala tatmin olmuş gözükmüyor. 200 bin TL verecek babayiğidi arıyor Karadeniz! Salonda saliselik bir durgunluk... Ve biraz da hayal kırıklığı. Neredeyse tüm davetlilerin elleri masaların altında! Ben ne olacak şimdi diye bakınırken Haluk’un numarasını kaldırdığının farkında bile değilim. Bir tek Karadeniz’in ‘Haluk Akakçe’den 200 bin TL!’ dediğini duyuyorum.
Herkes zafer sarhoşu
Hayatımda böyle bir sahnenin parçası olmadığım için ilk hissim, dehşet oluyor. “Acaba Haluk yanlışlıkla mı kaldırdı?” diye düşünüp korkudan Haluk’a bakamıyorum. Ne de olsa o saate kadar içkiler içildi, ya bir hata yaptıysa diye onun adına ödüm kopuyor. Tek bakabileceğim kişinin Haluk Akakçe’nin galericisi Murat Pilevneli olduğuna kanaat getiriyorum. Baktım, Pilevneli gülümsüyor. Masamızda yer alan Melkan-Murat Tabanlıoğlu, Esra Ekmekçi; herkes zafer sarhoşu...
Akakçe’nin de yanakları al al; kulağıma “Bu çok iyi bir vesile için” dediğini duyuyorum ve Haluk’u kaybediyorum çünkü o çok havalı davetliler, tüm basın mensupları saniyede Haluk’u ablukaya alıyor. Sakin sakin devam eden gecenin birdenbire bir film sahnesine dönüşmesinden dolayı şaşkın düşmüşüm. Şimdi geriye bakıp en çok Haluk’un bana yarı şaka-yarı ciddi ‘gitti Bodrum’daki ev!” demesine gülüyorum ve ‘Starları işte tam da bu yüzden seviyoruz’ diye düşünüyorum. Ürettikleri, yaptıkları her şeyle makul ve mantıklı giden hayatımıza renk kattıkları, belki de bir noktada filmlerin de gerçek olabileceğini bize düşündürdükleri için...