Tabanı salıncağa benzer spor ayakkabılarla sahil yollarında, kalabalık sokaklarda yürüyenlerin sayısı artıyor. Denedim gördüm; bu ayakkabılarla sahiden daha uzun mesafeleri hiç yorulmadan, hem de daha bir sıkılaşarak katediyorsunuz
Al Pacino’dan memleketimizin anlı şanlı holding patronlarına kadar herkesin ayağında bu ‘hacıyatmaz’ tabanlı spor ayakkabıları görür olduk. İlk başta bu yeniliğe direnç gösterdiğimi itiraf edeyim. Bu ayakkabılarla yürürken sanki taban yolu tutmazmış gibi geliyor, klasik spor ayakkabının yapamadığını bu kaydırak ayakkabı nasıl yapar diye düşünüyordum. Ama yollarda sayılarının arttığını göz ardı edemiyordum! Eh, serde ‘yeni’ye dair bitmek bilmeyen bir merak da var. Ben de ayağıma Skechers’ın Shape-Up’larını çekip vurdum kendimi yollara! Nişantaşı’ndan Kabataş’a, Mercan Yokuşu’ndan Fındıklı’ya. Bu acayip hafif ayakkabılar sahiden yürüyüş yorgunluğunu ortadan kaldırıyor! O komik bulduğum, tabanın altındaki kaydırak (!), baskıyı topuktan aldığı için yürümek, yokuş çıkıp inmek azami rahatlıyor. Havalar ısındı, form için/kış hüznünü atmak için kendini yollara atanlar; motivasyonunuzu artıracak bu ayakkabılardan edinmeyi düşünün. Ben deneyeli beri Amerikalı turist gibiyim; her yere hacıyatmaz ayakkabılarımla, yürüyerek gitmek istiyorum!
ART-DECO TAKININ EN GÜZEL YORUMU
Gönül isterdi ki Art-Deco takıların orijinallerini Nuruosmaniye’deki Şalabi’den edinebilelim (Şalabi’nin vitrini, hızlandırılmış bir zevk kursu almak gibi. Eski takıların, gümüş aksesuarların çizgilerine baktıkça ‘yeni’ her şey insana kötü bir taklit gibi görünüyor). Benim gibi bu dönemin çizgilerine hayran olanlar Swarovski’nin Reload serisine bir göz atsın. Renkli taşlarına bakıp da anca düğünlere yaraşır diye de düşünmeyin. Koleksiyonun kolyesi, küpesi beyaz atletle pek ‘serin’ görünecektir.
DUYDUĞUM EN HAVALI HABER
Artık benim için pespaye ünlülerin koleksiyonlarıyla, koca gözlük takan herkesin kendini Jackie O. zannetmesiyle, beşinci sınıf zevklerini ‘blog’larında ‘sergileyen’lerle dolu, sıkıcı bir moda dünyası var derken. Hayatta ikonlaştırdığım tek markanın, süper-yetenekli bir adamı işe aldığını okuyup heyecanlanıyorum! Kiminin Chanel’i var döne dolaşa fotoğraflarına baktığı. Benim için bayıldığım ‘Fransız şıklığı’nın adresi, hep Yves Saint Laurent. Son yıllarda kan kaybetse de asla gönül bağımı yitirmediğim markanın kadın koleksiyonunun başına ‘the’ Hedi Slimane’i getirmişler. Dior’un erkek koleksiyonu (Dior Homme) için yaptığı olağanüstü tasarımlı erkek takım elbiselerini Nicole Kidman, Madonna giyerdi de jilet gibi dururdu! Yves Saint Laurent’in ruhu nihayet huzur bulacak gibi geliyor bana; onun dehasına yakın bir isim, nihayet dümenin başına geçiyor...
‘KOÇ’UM OLMADAN ASLA
Fazla bilgi sahibi olmadan şüpheyle yaklaştığım bir kavram daha: Profesyonel koçluk. Kendini toparlamaktan aciz olduğunu düşündüğüm isimlerin birbiri ardına başımıza ‘koç’ kesilmesi’, bu tereddütümün nedenidir. Yalnız dünyada kendini koçluk mesleğinin gelişimine adamış, 100’den fazla ülkede aktif olan ICF’in varlığından da haberdar değildim. Şimdi ICF Türkiye-Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği tarafından Türkiye’de ilk kez, 22 Mart’ta İstanbul Point Barbaros Hotel’de bir konferans gerçekleşecekmiş. Konferansta ‘dünyanın en hızlı büyüyen ikinci mesleği’ olan koçluğun gelişimi tartışılacakmış. Türkiye’den sunum yapacak isimleri okuyunca koçluğun benim sandığım gibi boş işler tayfalarının yeni oyuncağı olduğuna dair fikrim de değişiyor. Borusan Lojistik Genel Müdürü Kaan Gürgenç, Anadolu Endüstri Holding İnsan Kaynakları Koordinatörü Osman Alptürer, Boyner Holding İletişim Direktörü İdil Türkmenoğlu ve Roche Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Berrin Yılmaz, bu konferansta söz alacak havalı isimlerden.