İstanbul, bezgin yazın ardından zincirlerinden boşalmış gibi. Edebiyat, dans, müzik, mimari; bu hafta da festival etkinliklerinden yana bir gün boş geçmiyor
Mini Cooper’ın cool bir şehir arabası olduğunda benimle hemfikir misiniz? Şimdi şehirli sıfatlarına yakışır bir de festival yaratmışlar. Adı da ‘Minimore’... İlkini gerçekleştirdikleri festivalde işi şansa bırakmayıp organizasyonu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na teslim etmişler. Etkinlik 7-8-9 Ekim’de Santralistanbul’da gerçekleştirilecek. Tema da Mini/İstanbul ikilemesine yakışıyor: ‘Şehirden Kaçış’... Hem müzik, hem film, hem moda hem de tasarım içerikli, dört başı mamur bir festival! Müzik mi dediniz; Bora Uzer mi isterseniz,
DJ Style-Ist Deform-E mi, Miles Kane mi, yoksa Borusan Quartet mi? Ünlü tasarımcı Can Yalman’ın da katıldığı sohbet mi? Jürisinde Ümit Ünal’ın, Selman Bilal’in olduğu çanta tasarım yarışması mı, yoksa tasarımcı Emre Senan’ın liderliğinde yapılacak tasarım atölyesi mi? Kararı siz verin ve detaylı program için www.MINI-MORE.com adresine göz atın.
Bir festival de Arka Oda’da...
Kadıköy’ün bence en cool barı-performans mekanı Arka Oda’da, Bant Mag.’ın maharetli ve zevkli ekibi bir mini festival düzenliyor. (Kadıköy’deki bohem ve mazbut yaşam tarzının hayranı olduğumu yeri geldikçe hep yazıyorum. Mesela Arka Oda’nın muadili; güzel müzikler çalan, artistlikten uzak, cool tiplerin geldiği, fiyatların makul olduğu bir bar Beyoğlu’nda kalmadı!) Şimdi de ‘Demonation’ adlı, bağımsız lokal müzisyen ve grupların sahne alacağı bir festival düzenleniyor Arka Oda’da... Jameson’ı da tebrik ediyorum; bu genç ve hayli umut vaat eden, alternatif festivali desteklediği için... Noise’dan indie-pop’a, deneysel elektroniklerden punk’a ve garage rock’a kadar gençler ne yapıyor diye gidip bakacağım; tarih 7-8-9 Ekim, mekan Arka Oda...
Açık kapı gezileri kaçmaz
Arkitera İstanbul’un bildiğimiz, beğendiğimiz ama içini göremediğimiz yapılarını gezdirmek fikriyle geçen sene Açık Kapı Festivali’ni başlattı. Ben de bu sefer atik davranıp kaydımı önceden yaptırdım; zira kontenjanlar sınırlı ve hemen dolabiliyor. İstanbul’da en beğendiğim yapı ne bir yalı ne de park manzaralı bir daire. Ben en çok Tünel’deki İsveç Başkonsolosluğu’nu beğenirim. Açık Kapı sayesinde gezdim gördüm ki benim zannettiğimden de güzelmiş, zevkli bir yermiş... Arkitera’nın listesinde nice enteresan yapı daha var, www.arkitera.com’daki detaylı programa bakmayı atlamayalım.
Bu hikaye size tanıdık mı?
Yakın çevresindekilerin kanser mücadelesine katılmış insanların ne anlama geldiğini daha yürekten hissedeceği bir proje yönetiyor güzellik şirketi Avon... Türkiye’nin sağlık alanında yürütülen en uzun soluklu projesi diye de geçiyor. Avoncular, erken teşhisin hayatta keskin bir U dönüşü yapmaya imkan verdiğini anlatmak için her yıl Meme Kanseriyle Mücadele Yürüyüşü düzenliyorlar. Bu yıl 9 Ekim’de 13.30’da Ortaköy’de başlayacak yürüyüş, Beşiktaş Meydanı Vapur İskelesi’nde bitecekmiş. Yani, en azından yürüyüş kısmı... Meydanda yürüyüşçüleri bir de Nükhet Duru karşılayacakmış! Ayrıca Avon standlarından yapılacak Avon Meme Kanseriyle Mücadele Ürünleri’nin satışıyla da projeye destek sağlanıyormuş. Kanser hayatta en ‘benim başıma gelmez’ denilmeyecek şey; hastalıkla mücadelede erken teşhisin mucizesini de yaşayanlara sormak lazım. Bir de bu hayati konuda takındığı bilinçli tavır için de Avon’u kutlamak...
Yıl 1964, mekan İstanbul
Eski filmlerde kısa sekanslarda İstanbul’u görmek sizi de mutlu edip duygulandırıyor mu? Öyleyse Fransız bir TV ekibinin çektiği 12 dakikalık İstanbul belgesine mutlaka göz atmalısınız. Trafiğe açık, bugüne göre derme çatma bir Beyoğlu, bıyıklı trafik polisleri, bugün örneği kalmamış derecede ince belli kadınlar, tombalak arabalar, tüm karelere sinen bir yoksunluk, naiflik, nostalji... Bu şehri burnumuzu sızlatacak kadar sevdiğimi hatırlatacak türlü malzemeyi bu filmde buldum... www.izlesene.com/video/istanbul-1964-istanbul-belgesel/4250047/c17
Türk insanı yine yaptı yapacağını
Milli sporlarımızdan biri de okey oynamak. Cafe Nero’da otururken i-Pad’iyle okey oynayanlara rastlıyorum bu aralar. Meğer bu zihin geliştirici oyun(!) Facebook’ta oynanmaya başlamış. Hem de oynayanların sayısı 14 milyonu aşmış. Türk teknoloji geliştiricilerinin ürettiği oyunu oynayanların dörtte üçü Türkler; ata sporumuz olduğundan bunda da şaşılacak bir şey yok. Lakin virüsü Almanya, Fransa, ABD, Suudi Arabistan’a filan da bulaştırmayı başarmışız, işte buna şapka çıkarılır!