Yeni yılda 35 yaş üzeri kesimin en popüler konusu, “Sürmekte olan bin inşaat içinde en iyi proje hangisi?” sorusuna cevap bulmak olacak
Gazetelerin başlıca reklam vereni onlar oldu. Polat Alemdar’ı, Emel Sayın’ı bile kampanyalarına ‘yüz’ yapmayı becerdiler. Sırf projeleri anlatmaları için gazeteler habire özel ekler hazırlıyor. İnşaat sektöründen bahsediyorum. 2011’in en heyecan verecek konusu, bu gidişle hangi projeden hangi konut alınır olacak. Etrafımda düzgün bir maaşı, hayatını yola koyma beklentisi olan 30 yaş üstü insanlara bakıyorum. Herkesin favori bir inşaat projesi, favori bir ‘yeni icat’ semti var.
Yeni icat diyorum çünkü düne kadar bu yeni projelerin yer aldığı semtleri hayatımızda duymuşluğumuz yok. Hangisinin iyi bir yatırım olduğunu biraz da içgüdülerimizle keşfetmeye çalışıyoruz. Havada sürekli bir 2+1, x metrekare lafları... Kısıtlı imkanlarla çok bilinmeyenli denklem çözme derdindeyiz.
Geçenlerde yolum Ataşehir’de bir ‘residence’a düştü. Residence, siteden de öte demek. Hakkını da vermeliyim, yemyeşil aydınlık bir yer. Herkesin ortak beklentisi ‘prim yapma’ konusunda, belli ki parlak bir geleceği var. Bahçesi, binası hepsi derli toplu. Ama insan Ataşehir denen semte girince şu soruyu kendine sormadan edemiyor: “Ben hâlâ İstanbul’da mıyım?”
Kararımı verdim
Bu yeni icat semtler içinde küçük birer kentçikler kurulmuş. Ne ararsanız bulursunuz. Mesela Kemerburgaz-Göktürk’te neredeyse İstanbul’un en iyi markalarının birer şubesi var. Ama tesis zenginliği de bu yeni semtleri bir dekor gibi görünmekten kurtaramıyor. Sanki bir film setinde yürümek gibi oluyor. İnsan ne kadar iyi bir yatırım olduğunu düşünse de kendini buralarda otururken hayal edemiyor.
Kendim için düşündüm taşındım, ne denli prim, uygun koşul sunsa bile hayal görmeyeceğim, İstanbul’un sittin senedir varolan semtlerinden uzağa düşmemeye kararlıyım!
Gwyneth Paltrow olmak istiyorum!
Bir zaman önce Ayşe Arman, Mutlu Tönbekici ile bir röportaj yapmıştı. Tönbekici’nin Arman’ın hayatına imrendiğini pat diye söylemesini çok sevmiştim. Arman’ı okuyan pek çok kadının gizli kıskançlığını Tönbekici ne güzel, dürüstçe dile getirmişti. Benim de yelkenleri suya indirdiğim kadın, Gwyneth Paltrow.
Çok kişilikli bir yüz, harika bir vücut, gerçek sarı saçlar, Amerikan normlarına göre hayli sofistike bir eğitim, Steven Spielberg’e “Amca” diyebilme lüksü, kendinden genç/yakışıklı/dünya çapında ünlü rockçı bir koca, müthiş bir spor hocası, tatile Valentino’nun yatıyla çıkma, Madonna’yla bozuşacak kadar iyi dost olma, 2 tatlı çocuk, nefis yemekler pişirme becerisi ve mükemmel bir blog yazarı. Bir ara yalpalayan ama belli ki yakın zamanda yeniden rayına oturacak film yıldızlığı kariyeri... Gwyneth’in gerçek olamayacak kadar kusursuz hayatına imrenmemek mümkün mü?