Mevsimi kısa, fiyatları pahalı, kalabalık... Alaçatı’ya dair hepsi kabul görecek bu nedenlerin hiçbiri, köyün güzelliğini gölgelemeye yetmiyor.
Yukarıda saydığım nedenlerin üzerine yılın belki en sıcak hafta sonu. İstanbul’da bile güneşten korkup gömlekle dolaşan ben, günün ortasında Çiftlikköy’deki Fun Beach’e denize girmeye gidiyorum. Görmeyeli neler değişmiş? Plajın teknelerin yanaştığı tarafı, bildiğiniz ‘VIP’ olmuş. Memleketin tatile çıkan her ünlüsünün yolu belli ki bir buradan geçiyor. Deniz, hâlâ inanılmaz güzellikte. Üzerine havanın sıcaklığından suyun ısısı daha bir dayanılır hale gelmiş, kalp krizi geçirmeden de suda kalabiliyorsunuz. Restoranın yemekleri Çeşme’de bolca bulacağınız şahane lokantaları aratmıyor. Bundan sebep, plajda gün karardığında akşam yemeğine kalanların sayısı az değil.
Film gibi izliyoruz
Bu arada insanımızın sıcağa tahammülü hayrete düşürecek seviyede! Günün ortasında Whispering Angel marka Rose şampanyalar içilip masalarda ıstakozların ayıklanmasını hayretle izliyorum. (İmkanlı) Türkler yaşamayı kesinlikle biliyor! Becerikli iletişimci arkadaşım Rengin Atik’le kuytudan insanları film gibi izliyoruz. Bu esnada dünyanın en güzel kadınlarının bir kısmının İzmir’den, Ege’den çıktığında kesinlikle ikna oluyorum.
Egeli kadınların genetik avantajın yanında o şahane otlarla, nefis deniz mahsulleriyle büyümenin de faydasını gördüğünü söyleyebilir miyiz? Muhtemelen...
Yemekler aile reçetelerinden
Alaçatı Port’ta yine İzmirli güzel bir kadının eşiyle birlikte yarattığı, nefis lezzetler sunan bir lokantadayız. İkramları bir süre sonra tekrara düşen civar lokantaların aksine neredeyse her mezesiyle farklı bir mekan, Kydonia. Bu üçüncü yazları. Mönülerindeki Ege kültürüne ait yaklaşık 70 meze, mübadeleyle Girit ve diğer adalardan Ayvalık, Alaçatı bölgelerine yerleşmiş Türklerin aile reçetelerinden derlenmiş. Sakızlı ahtapot yahnisindeki sakız tadının tam kıvamındaki ayarı, masadakilerin takdirini topluyor. Suyunu çorba gibi içmek isteyen dahi var! Ayvalık yatırma peynirinin, kalamarlı akkızı otunun, arapsaçlı böreğinin lezzetiyle ilk kez burada tanışıyorum. Restoranın adı da yine çok lezzetli bir deniz kabuklusundan; Kydonia’dan gelmeymiş. Ev sahipleri Aslı-Cem Pasinli; İstanbul’un adını bas bas bağırmayan ama müdavimlerince çok sevilen lokantası Banyan’ın da sahipleri. İkisi de kurumsal hayattan gelme insanlar. Konuştukça iş tecrübelerine yemek kültürüne dair bitmeyen bir heyecanın eşlik ettiği modelde insanlar olduğunu düşünüyorum.
Eylül ayında Kuruçeşme’de bana ellerini taşın altına da koyduklarını düşündürten, iddialı bir projeyle geliyorlar. Üç farklı konseptle üç yeni mekan bir arada. Türkiye’nin önde gelen 20 şarap üreticisinin şaraplarını kadehte, market fiyatına satacakları şaraphane de bu mekanlardan biri olacakmış. Projeyle bugüne dek sessiz sakin kalmış Kuruçeşme’nin bu köşesi yakında Bebek gibi yeme-içme için çok tercih edilen bir Boğaz beldesine dönüşebilir.