“Taksim mi asla gitmem”, “Bebek çok tiki”, “Nişantaşı mı çok sahte be abi”... İşte gitmeyenlerin dilinden İstanbul’un sosyal hayat haritası...
Yaşadığımız şehir ne kadar devasa bir metropol de olsa, gerçekte dar bir alanda hayatı yaşıyoruz. Mevsime göre değişiklik gösterse de sosyal hayatta alışkanlıkların dışına çıkmak çok tercih edilmiyor. Son zamanlarda “Oralar benlik değil, gitmiyorum” diyenleri o kadar çok duyuyorum ki.
Peki neden tercih edilmiyor? Neden sevilmiyor? İşte gitmeyenlerin kafasından İstanbul’un sosyal hayatı:
EN ÇOK TAKSİM KÜÇÜMSENİYOR
Kime sorsanız bir Taksim’i hor görme durumu var. Halbuki Taksim, İstanbul’un 24 saat yaşayan tek bölgesi. Her türlü sosyal aktiviteyi içinde barından buram buram tarih kokan bir bölge.
* “Çok güvensiz, hele gece insanı korkutuyor üpertiyor.” Taksim’e gitmeyenlerin diline dolağı en büyük sorun bu. Sanırsınız sarayda doğup büyüdüler. Mürebbiyeler pamuklara sararak büyüttü ahaliyi.
* “Mekanlar çok kötü, ne servis var; ne de doğru dürüst bir ambiyans.” Bir yerin adı çıkacağına canı çıksın. Her yerin, her mekanın kendine göre bir dokusu ve tadı var. Bilmem çok milyon lirayla dekore edilmiş yerler değil elbette. Evet bazı mekanlara sosyalleşmek nedereyse imkansız. Fakat Taksim’in tümü böylemiş gibi görmek büyük haksızlık.
* “Benlik değil, gelen tipler çok kötü.” Ayrımcılığın en büyük kanıtı. Herkes senin gibi olmak, senin gibi giyinmek zorunda değil.
* “Bilmem kaç lira içki var, nasıl içiyorlar. Kesin sahtedir.” Yahu sizin gibi bir kadeh içkiye minik bir servet ödemiyorlar. Merak etme, sahte değil. Sadece ucuz...
‘NİŞANTAŞI ÇOK SAHTE VE HAVALI’
İkinci sırada Nişantaşı var. Birçokları Nişantaşı’nı hiç ama hiç doğal bulmuyor. Zenginlerin sahte hayatlarını sürdürdükleri yer olarak tanımlıyorlar.
* “Nişantaşı’ndakilerin yürüyüşü bile farklı, bostan yutmuş gibiler. Oynuyorlar.” Hay Allahım ya, yahu sen gibi mi yürümek zorunda herkes? Evet başka yürüyorlar, evet farklı bir kimliğe bürünüyorlar. Ne yapalım böyle iyi hissediyorlar kendilerini.
* “Hayat onlar için toz pembe, gösteriş meraklısı hepsi.” Gösterişi sevdikleri kesin, marka bağımlı oldukları yadsınamaz. Giydiği ayakkabı, kolundaki saat, boynundaki kolye, kulağında küpe, elindeki çanta, bindiği araba, hayatta nerde durduklarının birer kanıtı aslında. Vazgeçilmezleri...
* “Her yer çok pahalı, orada sosyalleşmek imkansız. Bir bardak içkile 40 lira veremem.” Aslında çok gelmek ve orada olmak isteyenlerin samimi itirafıdır bu. Evet Nişantaşı diğer bölgelere göre oldukça pahalı. Hiç de ucuz bir bölge değil. O kadar yüksek kiralar ödeyince bir kadeh içki 40 TL oluveriyor.
* “O trafiğe asla girmem ben. Geçen arabamı zor zar
bıraktım. 30 lira verdim valeye.” Nişantaşı’nın trafiği başka yere benzemez. İki dakikalık yolu, gün gelir 40 dakikada gidemezsiniz. Evet, aracınız valeye verirseniz mimumum
30 TL ödemek zorunda
kalırsınız.
‘BEBEK Mİ? ÇOK PİYASA YA...’
Boğazın en gözde ve en havalı semti, hafta sonu gezilerinin en gözde adresi. Bebek Parkı ünlü hem spor salonu, hem de çocuklarının oyun parkı gibi.
* “Bebek çok piyasa, görünmek için gidiyorlar oraya.” Bebek tam da dediğiniz gibi tam da piyasa yapmaya gidilecek yer. Görünmek isteyenlerin gözdesi. Bu da güzel değil mi? Zaman zaman herkesin piyasa yapmaya ihtiyacı var.
* “Arabasını göstermek isteyen soluğu burada alıyor. Çok görgüsüzler.” Bu yakınma Lucca’ya gelenler için yapılıyor. Malum Lucca’da kaldırımda durmak çok moda. Eee, o kadar kitle kaldırımda durursa, gelenin gidenin arabasını da görür kendisini de. Böyle bir kitle yakalanırsa arabanın gösterileceği tek adres oluverir.
* “Bebek mi acayip bir trafik var, asla gitmiyorum evde otururum daha iyi.” Vallahi burada haklılık payı çok. Özellikle hafta sonları Bebek’in trafiği yüzünden ben bile uzak duruyorum. Cumartesi-pazar günleri Bebek’e ulaşmak neredeyse imkansız.