09.06.2013 - 18:48 | Son Güncellenme:
Yazı: Ebru Yarbasan
iTALYA
İtalyan Lisesi
Beyoğlu’ndaki İtalyan Lisesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bölgede ticaret için bulunan İtalyan ailelerinin eğitim ihtiyacını karşılamak amacıyla 1861’de faaliyetine başladı. 1910’dan sonra Türk öğrencilere de açıldı. Günümüzde 4 yıllık eğitim veren lisenin ana öğretim dili İtalyanca ve Türkçe. Mezunları her yıl geleneksel pizza gününde buluşuyor.
İtalyan Hastanesi
Beyoğlu’ndaki Defterdar Yokuşu’nda (eski adıyla İtalyan Yokuşu) bulunan Özel İtalyan Hastanesi, 1820’de denizcilere sağlık hizmeti vermek amacıyla dispanser olarak tasarlanmış. 1861’de İtalyan
Krallığı’nın ilan edilmesiyle İtalyan Kraliyet Hastanesi adını alan bina, önce İstanbul’da yaşayan İtalyan cemaatine, daha sonra da İstanbul halkına açılmış. 1998’de İtalyan Hükümeti’yle Vehbi Koç Vakfı arasında yapılan anlaşma sonucu kurumun işletmesi devralınmış ve hastane büyük çaplı renovasyondan geçirilmiş. VKV Amerikan Hastanesi tarafından işletilen hastane, ağırlıklı olarak kanser, fizik tedavi ve rehabilitasyon hastalarına hizmet veriyor.
Cremeria Milano
Geleneksel İtalyan dondurması için şehirde 7 şubesi bulunan Cremeria Milano’ya gitmelisiniz. Kuzey İtalya klasiği gelatto’ların yanı sıra, Güney İtalya’ya özgü sorbetto’lar, meyveli İtalyan tartları, tiramisu’lar, panna cotta’lar sizi bekliyor.
Santa Maria Draperis Kilisesi
Yolunuz defalarca İstiklal Caddesi’ne düşmüş olsa da, gözden kaçırma ihtimalinizin yüksek olduğu bir kilise burası. Yol üzerinde olmasına rağmen, merdivenlerle avlusuna inildiği için pek fark edilmiyor. Burası aslında ev olarak inşa edilmiş. Galata’da bulunan Santa Maria Kilisesi 1584’te yanınca, ev sahibi Madam Draperis arsasını kiliseye bağışlamış. 1904’te Sultan II. Abdülhamit’in izniyle neoklasik normlarda inşa edilen kilise, o tarihten bu yana
madamın adıyla anılıyor.
İtalyan Kültür Merkezi
Pera Palas Oteli’nin caddesinde bulunan İtalyan Kültür Merkezi’nin olduğu bina, 1919’a kadar İtalyan elçiliği olarak kullanılmış. 1951’den itibarense İtalyan dilini ve kültürünü yaymak, Türkiye-İtalya arasındaki kültürel ilişkileri geliştirmek amacıyla kurulan merkeze ev sahipliği yapıyor. Bünyesindeki tiyatro salonu, binanın tarihçesi hakkında hayli fikir edinmenizi sağlıyor.
Carluccio’s
Kanyon’daki Carluccio’s, klasik İtalyan lezzetleri bulabileceğiniz adreslerden. El yapımı makarnalar,
Napoli usulü pizzalar, tiramisu gibi tatların yanı sıra, mekânın girişinde beğendiğiniz ürünleri satın alabileceğiniz gurme market de var.
iZ BIRAKAN
Eduardo De Nari
İstanbul’a iz bırakan mimarlar arasında adı sıkça geçenlerden biri de İtalyan Eduardo de Nari. 1895-1954 yılları arasında İstanbul’da yaşamış mimarın şehrimize kazandırdığı en önemli eser,
St. Antuan Kilisesi.
FRANSA
Pierre Loti Tepesi
Şehre tepeden bakıp bir kez daha aşık olmak isteyenlerin uğrak mekânı Pierre Loti Tepesi, adını, 1850-1923 arasında yaşayan Fransız yazardan alıyor. Balkan Savaşları’nda, I. Dünya Savaşı ve sonrasında Avrupa’ya ve kendi ülkesine karşı Türkler’i savunmasıyla tanınan
Pierre Loti, yazılı kaynaklara göre, İstanbul’a ilk kez 1876’da gelmiş ve kaldığı süre boyunca Eyüp’te yaşamış. Tepenin
müdavimi Loti’nin sık sık buradan Haliç’i seyrettiği söyleniyor. Bugün de turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor.
Paul
1889’da Fransa’da küçük bir ekmek fırını olarak yola çıkan Paul, bugün birçok ülkede şubesi olan, dünyaca ünlü bir zincir. Kruvasan, çikolatalı ekmek ve Fransa’nın el yapımı geleneksel ekmekleriyle bağımlılık yaratan bu lezzetleri Buyaka AVM’de bulabilirsiniz.
Laduree
Makaronun yaratıcısı Fransız pastanesi Laduree, Nişantaşı’ndaki mağazasında sadece rengarenk makaronlarıyla değil, atmosferiyle de Fransız
zarafetini yaşatıyor.
Le Fumoir Restaurant
Galata’daki Georges Hotel’in bünyesinde bulunan Le Fumoir Restaurant, Fransız lezzetlerini tadabileceğiniz ender adreslerden. Fransız peynir tabağı, kaz ciğeri, salyangoz, soğan çorbası, ‘coq au vin’ gibi yemekler ve Fransız şaraplarıyla kendinizi Paris’te hissetmeniz mümkün.
Fransız Lape Hastanesi
1857’de inşasına başlanan Şişli’deki hastane, o dönemde kadın hastaları kabul eden tek yer olarak kayıtlara geçmiş. Bir müddet hayır kurumu ve yetimhane olarak hizmet veren bina, 1877’den sonra ağırlıklı olarak psikiyatrik hasta kabulüne başlamış. I. Dünya Savaşı’yla birlikte Osmanlı Devleti, Fransa’nın toprağı sayılan Lape Hastanesi’nin bulunduğu araziye el koymuş, Haseki Hastanesi’nde psikiyatrik hastaların tedavi gördüğü müşahadehane buraya taşınmış ve Lape, zamanla modern psikiyatri uygulamalarında merkezi bir rol üstlenmiş. Hâlâ yedi ayrı binada özel bir psikiyatri dal hastanesi olarak faaliyet gösteriyor.
iZ BIRAKAN
Alexandre Vallaury
İstanbul’daki Fransa’nın izlerini sürerken es geçilmemesi gereken isimlerin başında Fransız mimar Alexandre Vallaury geliyor. 1850’de Fransız asıllı levanten bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Vallaury, Paris’te dönemin en iyi mimarlık eğitimi veren okullarından birinde eğitim görmüş. 1879’da İstanbul’a dönen Fransız mimarın eserleri, Boğaz sahilinden Büyükada’ya kadar şehrin her tarafına yayılır. İstanbul Arkeoloji Müzesi, Zeki Paşa Yalısı, Galata’daki Osmanlı Bankası, Büyükada Rum Yetimhanesi, Pera Palas Oteli ve Emek Sineması öne çıkan eserlerinden.
Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan ‘L’Automne/ Sonbahar’ adlı fayans, İstiklal Caddesi’ndeki eski Markiz Pastanesi olan Yemek Kulübü’nde aynen korunuyor.
Yazının tamamını İstanbul Life dergisinin haziran sayısında okuyabilirsiniz.