Rumelihisarı, İstanbul’un kahvaltı cenneti. Sabahın yedisinden itibaren masalar donanır ve başlar bir kahvaltı keyfi. Hafta içi de, hafta sonu da bu keyif aynen devam eder, hem de yaz kış. Son zamanlarda bu kahvaltı keyfine değişik yemek lezzetleri de eklenmeye başladı.
Kısa bir süre önce boğazın incisi İskele Restaurant’ın tam karşısında Mama açıldı. Doors grubun sempatik bir İtalyan restoranı. Harika. Hele şansınız yaver gider de öndeki masalarda yer bulabilirseniz keyfiniz tam olur. Pizzaları çok güzel, özellikle deniz mahsüllü pizzayı tavsiye ederim, olması gerektiği gibi hiç peynir koymadan, sadece domates sosla yapıyorlar, nefis. Sağlığını düşünenler için hoş bu pizza, domates salçası var, deniz mahsülleri var ve incecik de bir hamuru var. Hele tüm malzemeleri bir yarısına toplar ve böylece malzemeden zengin ekmekten hafif olarak, yarısını yerseniz daha da hoş. Yanında da bir salata, işte size nefis bir öğün. Aslında insan istedi mi her yerde sağlıklı yiyecekler bulabiliyor veya biraz düşünceyle icat edebiliyor, iş ki meram etsin.
Rumeli Balıkçısı
Rumelihisarı’ndaki yeni lezzetlere son olarak da “Rumeli Balıkçısı” eklendi. “Kale Çay Bahçesi” ile İstanbul kahvaltı hayatının masalar altında ısı veren mangalları ile kışın da açık havaya taşınmasında büyük rolü olan meşhur “Sade Kahve”nin arasında. Çok sade balık ağları dekoru ile bu kahvaltı diyarında “nereden çıktı bu?” diyeceğiniz bir balık restoranı.
Güler yüz daha arabayı park ederken başlıyor, herkes size yardımcı olabilmek için o acayip trafik keşmekeşinde kendini paralıyor. Yeniköy’den tanıdığımız ve hazırladığı değişik mezelerin tadı hep damağımızda olan Hakan Bey işletiyor, ortağı Volkan Bey ile birlikte. Bir hafta içinde iki kez gittik, cumartesi akşamı sekiz kişiydik, akşam yedide gidip, geç saatlere kadar devamlı nefis mezeler ve yemekler arasında sohbete sohbet kattık. İnsan dostları ile olunca güzellikler daha da güzel oluyor, yorgunluklar unutulup gidiyor. Bu yaz sıcağında balık çorbası ile başladık işe, ama değişik bir balık çorbası. Ben sebzeden yapılmış Minestrone çorbasını çok severim, ama bunu minicik sebze küpleri şeklinde çok az yer yapabiliyor. İşte balık çorbası da böyleydi, eski İstanbullu’ların yemeğe alışık oldukları gibi sadece iskorpitten yapılmış ve minicik minicik küp şeklinde doğranmış balık parçaları, çok hafif bir balık suyu içinde hazırlanmıştı. Çok hafif, bir o kadar da lezzetli.
İskorpitten yapılmış kavurma ve yeni neslin pek tanımadığı o altın renkli eski İstanbul midye tavası geldi sonra. Bu arada hemen karşımızda sahilde Osman Bey’in oltayla tuttuğu ve sulu unla değişik şekilde kızartılmış olan kıraçalardan yedik, hakikaten nefis. Kırmızı bibere sarılı levrek, hamsi ile yapılmış “hamsikoli”, güveçte karides, mısır ekmeği.
Bunca yıllık Boğazlı’yım, ilk defa sardalyenin hamsi kuşu gibi hazırlandığını gördüm, muhakkak tatmalısınız. Mezelerin ve balıkların hazırlanışı bir değişik, anlatması zor, sanki usta bir balıkçı kendi evinde, ailesi için akşam yemeği hazırlamış; sımsıcacık, taptaze, lezetli mi, lezzetli. Karadeniz baklavası ve elmalı sıcak helva da cabası. Her iki seferde de hesap geldiğinde, bir kez de bunun için teşekkür ettik, hesap çok mütevazıydı. Gelecek pazar sabahı da balıkçı usulü kahvaltı yapmak üzere randevulaşıp, ayrıldık. Bu başından sonuna güler yüzlü servis ve nefis yemekler, dostlarımızla saatler süren sohbet, bize haftanın yorgunluğunu tam anlamıyla unutturmuş, hepimize hissedilir bir mutluluk ve ferahlık vermişti.
Gülümsemekte cimriyiz
Bütün hafta yorulan beyinler aslında böyle küçük mutluluklar arıyor. Özellikle yaş ilerledikçe sosyal çevremizi genişletip, değişik şeyler yapmaya çalışmalıyız. Hatta arada bir kendimize, “Eski arkadaşlarım beni arıyor mu, ben onları arıyor muyum?”, “Yeni arkadaşlar edinmeye çekiniyor muyum?” diye sormalıyız. Dostlar, değişik çevreler, hobiler ve gülümseme içimizdeki gençliği korumamızı ve yıllara meydan okumamızı sağlayan, bize enerji veren hayatın mutluluklarıdır.
Bunları yapmamaya başladığımız zaman yaşlanma kaçınılmaz oluyor. Mutluluk gösterme ve gülümseme bizim millet olarak kullanmakta oldukça cimri olduğumuz bir şey ama, bunu yapabilenler hem etraflarındakileri, hem de temasta oldukları kişileri kendi mutluluk havuzlarına çekiyorlar. Aslında sevgi verebilmek ve alabilmek, mutlulu-ğu hissedip hissettirebilmek bizi yılların etkisine karşı koruyan en önemli hususlardan biri. Pozitif hisleri hiç çekinmeden karşımızdakine verebilmek ve bize verildiğinde de değerini anlayabilmek, bizim çok önemli yaşam enerjilerimizden.