Diyet kelimesi sınırlama ve yoksunluk duygusunu beraberinde getiriyor. Oysa beslenme modelinde değişiklik yapmak yeni alışkanlıklara uyum sağlamaya çalışmak daha doyurucu, yapılabilir ve kalıcı bir tutum haline dönüşebilir
İnsanlığın on binlerce yıllık gelişiminde şişmanlık, endişelenilen değil özenilen bir durumdu. Ancak varlıklı olup işlerini başkalarına yaptıranlar kilo alırlardı. En büyük kabussa kıtlık ve açlıktı. 21’inci yüzyılın ikinci yarısında, besinlerin saklanması ve taşınması kolaylaştıkça, refahımız arttıkça, daha fazla yedik. Hareketimiz de azalınca derdimiz, aşırı beslenme ve şişmanlık oldu.
Şişmanlık, besinlerden aldığımız enerjiyle harcadığımız arasındaki dengenin bozulması sonucunda ortaya çıkar. Fazla kilolardan kurtulmanın tek yolu, bu dengenin yeniden sağlanması. Ama “Bunları yapmak söylemek kadar kolay değil” dediğinizi duyar gibiyim. Peki çözüm ne? Yaşam tarzında devrim yapmak!
Günümüzde neredeyse yemeklere düşmanımız gözüyle bakmaya başladık. Özellikle kadınlar, kilo almamak için sevdiği birçok yemekten vazgeçebiliyor. Çeşitli çalışmalarda; 20 yıl önce bireylerin yüzde 50’sinin yediği yemekten hoşlandığı, şimdiyse bu oranın yüzde 40’a düştüğü görülüyor. Çünkü yemeğin ‘lezzetli olması’ bireyde suçluluk ve korkuyu beraberinde getiriyor; ‘tatsız-tuzsuz yemek’se kişiyi bir süre sonra sıkıyor, sürekli kontrol altında hissettiriyor. Genelde iki durum arasında gidip geliyoruz; sağlıklı beslendiğini söyleyen bir birey daha sonra kendini bol kalorili yemek yerken bulabiliyor, gözümüz daha az sağlıklı yemeklere kayabiliyor ve çoğu kez kaçamaklara yeniliyoruz.
Yasak yok
Doğru miktarlarda yenilirse, yasaklanması gereken hiçbir besin yok. Sağlıklı yemekleri zorunluluk yerine keyifle yerseniz eğlenceli olabilirler. Üşenmeyin, sizde kendi mutfağınızda yeni tatlar deneyin, sebzeleri favorileriniz arasına ekleyin. Tüm aile için evde sağlıklı, az yağlı, lif bakımından zengin yemekler hazırlayın.
Hiçbir besini tek başına değerlendirmek doğru olmaz. Ne yediğiniz kadar ne miktarda ve sıklıkta yediğiniz de önemli. Bu yüzden başkalarının bedeni veya alışkanlıklarına dışarıdan bakıp “Ben bu kadar yersem kilo alırım”, “Her şeyi yiyor ama yine de zayıf”, “Bu defa Ayşe gibi yapacağım” ve “Çok yedim ama herkes benden daha fazla yedi” gibi düşünmeyin.
Bir de yemekten ciddi anlamda zevk alan bir grup var. Bu gruptakiler; aç olup olmadığını önemsemeksizin her zaman yemek yiyebiliyor. Bu durumda önemli olan göz açlığını doyurmak.
Ben gerçekten aç mıyım?
Birçoğumuz aç olmadığımız zamanlarda da yemek yeriz. Yemeğe ihtiyacımız olsun ya da olmasın ilk açlık hissiyle yemek aramaya yöneliriz. Her aç hissettiğinde yemek, aşırı yemeyle sonuçlanır. Eğer bununla karşı karşıyaysanız bir sonraki yemekten önce kendinize bu soruları yöneltin;
-Gerçekten aç mıyım?
-En son ne zaman yemek yedim?
-Küçük bir atıştırma beni diğer yemeğe kadar idare edebilir mi?
Keyfinizi kaçırmayın
Obez bireyler ve ileri derecede şişman olanlar için kilo verme programı ciddi bir ekip tedavisi gerektirir. Şeker, böbrek ve gut hastalığı olanlar için de ‘diyet kelimesi önemli. Sonuç alınan bir beslenme yolculuğu en doğru hedef. Çünkü ufak bir fazlalık için başlanılan yanlış diyet ve yönlendirme, kişiyi ömür boyu pençesine takıldığı bir saplantıya götürebiliyor.
Popüler diyetlerden uzak durun
Az ve sık yiyerek tüm besinlerden ölçülü tüketmeyi hedefleyin, hareketli yaşam biçimiyle olumlu bakış açısına sahip olmaya çalışın. Yasaklar koyan popüler diyetlerden uzak durun. Ekmeksiz diyet, protein, bol uygulamalar yıllardan beri dönem dönem ortaya çıkıyor, raflarda en yüksek satış rakamlarına sahip oluyor. Beslenme, diyetetik profesörleri ve dünyadaki bilimsel otoritelerin hiçbirinin uygun görmediği bu akıl karıştırıcı akımları ben de önermiyorum. Yaklaşık 20 yıldır bu sektördeyim ve bu tür diyetlerle hızlı kilo verip daha sonra çok çok daha hızlı kilo alan çok fazla insan görüyorum. Hepsi de pişmanlıklarını dile getiriyorlar, lütfen sağlığınızı ciddiye alın, deneme tahtası olmayın.