Polikistik Over Sendromu (PKOS), eminim sizin de son yıllarda belki kendinizde, belki de çevrenizde duyduğunuz bir sağlık problemi... Peki ne olduğunu biliyor musunuz? Kısaca anlatmak gerekirse; bir veya iki yumurtalıkta hormonal dengesizlikler, düzensiz adet döngüsü ve yumurtalıklarda küçük kistlerin gelişimiyle karakterize, yetişkin kadınların yaklaşık yüzde 7’sini etkileyen bir sağlık sorunu... Polikistik Over Sendromu, genellikle yumurtlama bozukluğu ve kanda androjen seviyesinin artışıyla görülebilir. (Androjen her iki cinste de bulunan cinsiyet hormunudur). Düzensiz menstrüasyon döngüleri, PCOS varlığına dair ilk semptom olabileceği gibi kanda androjenlerin artmasıyla erkek tipi tüylenme, saç dökülmesi ve sivilcelenme şeklinde de kendini gösterebilir. O yüzden bugün sizlerle PKOS ve beslenme konusunu konuşalım istedim...
Etkilediği durumlar
PKOS’lu bireylerde insülin direnci en sık rastlanan sağlık sorunlarından biri olup, insülin direnci sebebiyle bireylerde Tip 2 diyabet, hipertansiyon, lipid bozuklukları, kardiyovasküler hastalıklar, meme ve endometriyal kanserler gibi kronik hastalık görülme riski daha yüksektir. Yapılan araştırmalar, PKOS’lu kadınların obez olmaya daha yatkın olduğunu, bu nedenle yüzde 50’sinden fazlasında obezite görülebileceğini söylüyor. Hangisinin bir diğerini tetiklediği çok net bilinmemekle beraber, adölesan dönemdeki şişmanlıkla PKOS arasında bir ilişki yokken, çocukluk çağı obezitesinin PKOS’un ilk belirtisi olabileceğini söyleyen çalışmalar da var. Bu hastalıkta şeker metabolizması bozulduğu için özellikle bireylerde bel çevresinde yağlanma ve kilo artışı görülebiliyor. Bunlara ek olarak PCOS bireyleri fiziksel olarak etkilemekle kalmıyor, hastalığın psikososyal açıdan da etkileri var. Yapılan araştırmalar depresyon, anksiyete, beden algısı bozukluğu ve yeme bozukluklarının PCOS’lu kadınlarda, diğerlerine kıyasla daha sık görülebileceğini belirtiyor.
Peki ne yapmalı?
Yaşamınıza yeterli ve dengeli bir beslenme şeklini, düzenli fiziksel aktiviteyi dahil ettiğinizde, PKOS’u yönetmek mümkün. Üstelik yaşam tarzınızı değiştirmeniz uzun dönemde oluşabilecek sağlık risklerini de önlemeye yardımcı olur. Yapılan araştırmalar, vücut ağırlığındaki yüzde 5-7’lik bir kaybın bile ovulasyon işlevini yeniden kazanmada etkili olabileceğini söylüyor. Bir diğer araştırmada ise, bireylerde kilo kaybını sağlamak veya sağlıklı bir vücut ağırlığını korumak için basit şekerlerin ve rafine edilmiş karbonhidratların alımını sınırlandırmak gerektiğini gösteriyor. Ayrıca beslenme düzeninde; glisemik indeksi düşük besinlere yer vermek, doymuş ve trans yağ tüketimini azaltmakta son derece önemli.
Hareket şart!
Academy of Nutrition and Dietetics’ e göre, daha fazla tam tahıllı ürünler, meyve, sebze, yağsız et, az yağlı veya yağsız süt, peynir ya da yoğurt tüketerek kan şekeri regülasyonunuzu daha rahat kontrol edebilirsiniz. Bunların yanında vücudunuzun insülin kullanımını iyileştirmeye ve hormon seviyelerinizin normal seviyelere gelmesine yardımcı olursunuz. Sağlıklı beslenmenin etkisi olduğu kadar yapılan çalışmalar egzersizin, kilo kaybında, insülin direncinin azalmasında, kalp hastalıkları ve Tip 2 diyabetin gelişiminin azalmasında ve üreme fonksiyonlarının iyileştirilmesinde olumlu etkileri olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle en azından günde ortalama 30 dakika yürüyüş yaparak PKOS’u yönetmek de mümkün.