Obezite, psikolojik ve fizyolojik sorunlar ile ekonomik yükü giderek artan kronik bir hastalık. Son yıllarda küresel sağlık sorunu olduğundan bahsetmek mümkün.
Sıklığı giderek artıyor, öyle ki son zamanlarda ‘yeni nesil koronavirüs’ olarak tanımlanıyor. Koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon, diyabet, gut, bazı kanser türleri, karaciğer yağlanması, uyku apnesi, depresyon gibi birçok hastalığın altında yatan nedenlerden biri olabileceğini de unutmamak gerek. Her geçen gün obezite ve sağlık ile ilgili pek çok çalışma yayınlanıyor. Geçtiğimiz ay yayınlanan iki2 güncel çalışma konu ile ilgili bakın neler söylüyor.
Unutmayın, her şey sizde başlayıp bitiyor
Nietzsche’nin “Her şey sende başlar, sende biter” sözünü hiç detaylıca düşündünüz mü? Bu bakış açısı, yaşamımızdaki tüm davranışlarımız için geçerli. Yapacağınız tüm seçimler sizi doğrudan etkiliyor ve aslında hepsini bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Aynı durum obezite için de geçerli. Obezite ile mücadele ederken beslenme düzeninizi değiştirmek yetmez, örneğin fiziksel aktivite durumunuz, stresli olma durumunuz kilo verme sürecinizi etkileyebilir. PLOS One dergisinde geçtiğimiz ay yayınlanan çalışmada araştırmacılar obezite ve stresin iştah üzerindeki etkisini değerlendirmiş. Beyin üzerinde iştah açıcı etkiyi en üst düzeye çıkarmak için araştırmacılar, katılımcılardan her bir yiyeceğin nasıl göründüğünü, koktuğunu ve tadıldığını ve o anda yemek yemenin nasıl hissettireceğini hayal etmelerini istemiş. Ayrıca her bir yiyeceği ne kadar istedikleri ve her bir yemekle ilgili karar vermeye nasıl yaklaştıklarını görmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme metodu kullanılmış. Araştırmacılar, stresin beynin gıdaya verdiği tepkileri etkilediğini gösteriyor. Hem zayıf hem de obez bireyler beynin ödül ve bilişsel kontrol ile ilişkili alanlarındaki besin ipuçlarına tepki veriyor. Obez bireylerin, stres testinden sonra beyinde ödül bölgesi olan orbitofrontal korteksin daha fazla aktivasyon gösterdiği sonuçlar arasında.
Hava kirliliği ile ilişkili
Sizce kendimize iyi bakarken Dünya’ya iyi bakıyor muyuz? Toprak hasta, hava hasta su hafta sözümü yineleyip tüm bunlar hasta iken bizim iyi olamayacağımızı bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü, dünya nüfusunun neredeyse tamamının insan sağlığını tehdit eder nitelikte hava soluduğunu belirtiyor. Dünya Hava Kirliliği Raporunda ise 46’ncı sıradayız. Iğdır ve Düzce, Avrupa’nın en kirli kentleri arasında yer alıyor. Ülkemizin ayrıca Avrupa’da havası en kirli yedinci ülke olduğu da sonuçlar arasında. Şimdi söyleyeceğim şey sizi şaşırtabilir. Artan bel çevresi, insülin direnci, karaciğer yağlanması obezite ile birlikte duymaya aşina olduğumuz problemlerden. Bunlara bir yenisi daha eklendi. Hava kirliliği, evet yanlış duymadınız. Diabetes Care dergisinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan araştırmada, uzun süre hava kirliliğine maruz kalan 40-50 yaş aralığındaki kadınların vücut ağırlığında diğerlerine oranla artış görüldüğü bulunmuş. Michigan Üniversitesi’nden araştırmacılar hava kirliliği ile katılımcıların vücut ağırlığı arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Hava kirliliğinin yüzde 4.5 oranında daha fazla yağlanmaya neden olduğu sonuçlar arasında, bu miktar ortalama 1.18 kilograma karşılık olarak belirtiliyor. Bu etkide ise hava kirliliğinin vücudun insülin tepkisini değiştirebildiği, bunun yanında kirlilik nedeniyle ortaya çıkan inflamasyon durumunun da açlık ve tokluk hissini kontrol eden hormonal dengeleri bozabildiği düşünülüyor. Sonuçların erkekler ve diğer yaş gruplarındaki kadınlara genellenemeyeceğini ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtmek istiyorum.