Yaşamdan keyif almak, sağlığın önemli bir parçası ama ölçüyü aşmamak kaydıyla. Ben özetle derimki, her şeyden az az, sevgiyle ve keyifle ye... Tabii ara sıra zilleri takıp eğlenmeyi de ihmal etme!
Yeni yıl, hepimiz için umutlar, heyecanlar, iyi dilekler ve beklentiler anlamına geliyor. İçimizdeki çocuk seviniyor. Çocukların en sevdiği şeylerden hediye almak da işin en keyifli yanı oluyor.
Yılbaşında aldığım tüm hediyeler muhteşemdi. Bir danışanım, elinde ördüğü patikler ve sabun bezi gönderdi, hemen kullanmaya başladım. Çiçek, çikolata ve şemsiye aldım, hepsini de büyük sevgi ve memnuniyetle kabul ettim. Ama hediyelerden birisini o kadar çok sevdimki, onu sizlerle de paylaşmak istedim. Sevgili arkadaşım, başarılı iş kadını, muhteşem anne ve eğlenceli seyahat arkadaşı Gamze Cizreli, bana kocaman bir kırmızı kutu ve bir zarf gönderdi. Önce zarfı açtım, bakın ne diyor: “Türkü, Lazı, Ermenisi, Kürdü, Süryanisi, Çerkezi, Arabı, Yahudisi, Rumu, Romanı... Bu değil mi bizi biz yapan? Bu çeşitlilik değil mi mutfağımızı, soframızı lezzetli kılan? Bu kutudakiler, yurdumuzun dört bir yanında yaşayan farklı lezzetlerin, farklı coğrafyalarda yaşatılan geleneklerin ve tüm bu farklılıklara rağmen birlikte daha mutlu olduğumuza inanan Büyük Şefler’in sevgisiyle bir araya getirildi. Birlikte mutlulukla geçireceğimiz yeni bir yıl diliyoruz.”
Ne mutlu diyetisyenlere!
Kutuyu açtığımdaysa çok şık bir sunumda; yaşadığımız toprakların bereketini, mutfağımızın zenginliğini, yemek yemenin keyfini, her bölgesi ayrı renk olan yiyecek ve içeceklerin bir mozaik olduğunu bir kez daha gördüm. Güzel sofralar değil midir zaten aileyi, arkadaşları, dostları bir araya getiren? Bayramlarda, düğünlerde cenazelerde, mevlütlerde en güzel ikramlarla ağızlar tatlanır. Sevinçler paylaşılır, acılar unutulmaya çalışılır.
Diyetisyen denilince akla hep ‘yemeği yasaklayan’ biri gelir. Benimse tam tersine keyifle ve ölçülü şekilde her şeyden yenmesini önerdiğimi defalarca okumuş olduğunuzu düşünüyorum. Beslenme eğitimi aldığım için çok mutluyum. Böyle renkli bir coğrafyada her mevsim bambaşka besinsel zenginlik ve lezzet şöleninde her damak tadına, her bütçeye, her bireye uygun beslenme listeleri yazabiliyoruz, ne mutlu bize....
Şimdi de biraz Gamze Cizreli’nin beni bu denli heyecanlandıran kutusunun içine bir göz atalım istiyorum. Bakın neler vardı içinde...
Türk Lokumu: 15’inci yüzyıla dayanan geçmişiyle Osmanlı döneminde saray mutfağının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Günümüzdeyse ‘Turkish Delight’ adıyla tüm dünyada Türk Milleti’nin alamet-i farikası oldu.
Arap Kahvesi: Zencefil, kakule ve az kavrulmuş kahveden yapılır. Yetiştirilmesi zor olduğundan pahalı ve nadirdir. Dostlarla yapılacak ve 40 yıl hatırlanacak sohbetlerin vazgeçilmezidir.
İsli Çerkez Peyniri: Her zaman mükellef Çerkez sofrasındaki yerini korumuştur. Sevmeyenin bir türlü sevemediği seveninse vazgeçemediği eşsiz lezzetlerden biri.
Damla sakızlı macun: Güzel köpüklü bir kahvenin yanında Rumlara has bu aromayı ikram etmek, kahvenin tadını zenginleştirir.
Helaw: Un, pekmez ve tahinle yapılan bu helvanın Kürtlerin özel günlerinde, kutlamalarında hatta Nevruz’da komşulara eşe dosta dağıtması adettendir.
Fasulye turşusu: Turşu kavurması, Laz kadınlarına özgü, yaratıcı, yöresel ve pratik lezzetlerdendir. Yöre halkı tarafından tüm yıl severek tüketilir.
Paskalya çöreği: Ermenilerin paskalya yortusuna has, geleneksel boyalı yumurtalarının yanında pişirdikleri, mahlep kokulu bu güzel çöreği sakız macunuyla denemenizi öneririm.
Roman zili: Romanların yemek kültürü çok gelişmemiştir ama eğlence söz konusu oldu mu kimse zil takılmış ellerine su dökemez.
Badem kurabiyesi: Tamamen badem kullanılarak yapılan, Yahudilerin bebek vaftiz törenlerinde ve hamursuz bayramlarında, yılbaşında geleneksel olarak dağıttıkları bu leziz kurabiyenin en önemli özelliği, gluten içermemesi.
Süryani şarabı: Mardin’de yaşayan Süryanilerin beş bin yıldır bağlarda ürettikleri lezzetli üzümlerle hiç katkı maddesi kullanmadan geleneksel yöntemlerle hazırladıkları bu özel şarap, her zaman önemli.