Bitkilerde doğal olarak bulunan fitokimyasalların tümör oluşumunu engellemeden kanın pıhtılaşmasını önlemeye vücuda pek çok faydası var
‘Fito’ ön eki, Yunanca’da bitki anlamına gelir. Biyolojik aktif kimyasal bileşikler olan fitokimyasallar, bitkilerde doğal bir savunma sistemi olarak görev yapar; renk, aroma ve tat sağlar. Bugüne kadar 4 binden fazla fitokimyasal keşfedildi. Bir porsiyon sebze, 100 farklı fitokimyasal sağlayabilir.
Fitokimyasallar, vücudu vitamin ve mineraller gibi beslemez fakat uzun vadede vücudumuz için oldukça faydalı etkilere sahip.
Bu olumlu etkilerden bazıları; tümör oluşumunu engelleme, kanın pıhtılaşmasını önleme, düşük kolesterol seviyesi sağlama ve bazı hormonların kanser artırıcı etkisini engellenme olarak sıralanabilir.
HASTALIK ÖNLEYİCİ
Bu faydalı bileşenler, tek başlarına veya anti-oksidanlarla ya da lif gibi diğer gıda bileşikleriyle birlikte hastalıkları önleyici etkilere sahip olabilir.
Örneğin bir çalışmada; diyetlerinde bol miktarda sebze ve meyve tüketen kişilerin, diyetlerinde az miktarda sebze ve meyve tüketenlere oranla kansere yakalanma riskinin yarı yarıya daha az olduğu bulundu. Ancak 2011 yılında yapılan bir çalışmada; meyve ve sebze tüketiminin en azından orta seviyelerde olması gerektiği, kanser riski üzerinde de çok fazla etkisi olmadığı bildirildi.
Fitokimyasallar, sıklıkla birçok farklı fitokimyasallar olarak tek bir besin içerisinde ve birçok bitkisel besin türünde bulunabilir.
BAZILARINA YAKINDAN BAKALIM
ALİLİK SÜLFİTLER
Soğan ve sarımsağın içerisinde bulunan bu madde, bağışıklık sistemini güçlendirmede yardımcı olduğu gibi, kanser riskini artıran birleşiklerin vücuttan atılmasına destek verir. Tümör gelişimini engelleyici özelliklere de sahip.
FLAVONOİD
Bu bileşikler, anti-oksidan olarak hareket eder. C vitamininin etkisini uzatır, tümör gelişimine engel olur, LDL (kötü) kolesterolün oksidasyonunu önler ve enflamasyonu kontrol altına alır.
Flavonoidler birçok sebze ve meyvede bulundukları gibi kırmızı şarap, kırmızı ve mor üzüm suyu, yeşil ve siyah çayda var.
SÜLFORAFAN
Brokoli, brüksel lahanası ve diğer lahana çeşitleri içerdikleri yüksek miktarda sülforafanla kanserle savaşan enzimler üretir. Turpgiller sınıfına ait olan indol ve izotiyosinatlar ise benzer şekilde hareket eder.
FENOLİK ASİT
Elajik asit, ferulik asit ve fenolik asitle, DNA hasarını engelleyebilir. Çilek, ahududu, domates, turunçgiller, tahıllar ve fındık gibi birçok besinin içerisinde bulunurlar.
FİTOÖSTROJENLER
Fitoöstrojenler, bağırsaktaki bakteriler tarafından östrojen bileşenlerine dönüştürülen bitki maddeleridir. Pek çok bitkisel gıda ile soyada yer alır. Lignan (bitkilerde bulunan bir tür kimyasal) ve izoflavon, fitoöstrojenlere örnektir. Çalışmalara göre, içerisinde soya barındıran besinleri yeterince tüketen kadınlarda menopozda ortaya çıkan ani ateş basması daha az görülür.
SAPONİNLER
Bu şekere benzer bileşikler, anti-bakteriyel özelliğe sahip. Saponinler, bağışıklık sistemini güçlendirirken mikrobiyal ve mantar enfeksiyonlarını önleyip, virüslerle savaşır. Patates, domates, baklagiller, yulaf ve ıspanakta bulunur.
DAHA FAZLA TÜKETMEK iÇiN...
1)Bitki temelli bir diyeti tercih edin: Diyetinizde en az 9 porsiyon sebze ve meyve tüketmeniz, (haftalık 3 kap baklagil de dahil) ve 6 porsiyon tahıllı ürün almanız önerilir. Koyu yeşil, kırmızı, turuncu meyve ve sebzeler, tüm baklagiller fitokimyasal ihtiyacı karşılar.
2)Şifalı bitkiler ve baharatlarla mevsim besinleri: Tüm bu çeşniler, fitokimyasallar içerir. Sarımsak, arpacık soğanı, zencefil, reyhan, keklikotu, maydanoz, biberiye, kimyon, köri tozu, acı biber, kırmızı biber ve tarçın tüketebileceğiniz besinler.
3)Soya içerikli ürünleri diyetinize ekleyin: Soyadan yapılan tofu ve diğer soya ürünleri, hafif bir lezzete sahip. Beslenmenize ekleyebilir, tofuyu sebzeyle birlikte tavada pişirilebilir ya da çorbaya ekleyebilirsiniz.