Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş yıl dönümü 16 Ekim, her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Bu sene hedef, ‘Eylemlerimiz Geleceğimizdir’ sloganıyla, ‘Sağlıklı Beslenme ile Açlığa Son Verilmiş Bir Dünya’ konusuydu. Çünkü sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam tarzları, bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan sakatlık ve ölümler için bir numaralı risk faktörü...
FAO Orta Asya Alt Bölge Ofisi Koordinatörü ve Türkiye Temsilcisi Viorel Gutu’da Dünya Gıda Günü kapsamında, “Bugün bir yandan 820 milyonun üzerinde açlık çeken insan varken, öte yandan 670 milyonu yetişkin olmak üzere 800 milyona yakın kişi de obezite ve fazla kiloluluk yaşıyor” diyerek, rakamların altını çizdi. Gutu; bu durumun ana sebepleri arasında beslenme tarzı ve yeme alışkanlıklarımızdaki değişiklikler olduğunu söylüyor.
Bu rakamlar hepimizi üzüyor biliyorum ama yetersiz beslenme yüzünden beş yaşın altındaki 150 milyon çocuk, boy kısalığı yaşarken,
50 milyon minik düşük kilolu... Buna rağmen yine beş yaşın altında 40 milyon çocuk fazla kilolu.
Dünyada 2 milyarı aşkın insanın güvenilir, besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişimi yok. Açlığa son vermek; her yerde herkes için besleyici gıdanın sağlanması demek. O yüzden hepimizin elini taşın altına koyup, harekete geçmesi gerekiyor.
Peki ne yapabilirsiniz?Ülkemizin ve dünyanın nüfusu hızla artıyor. 2050 yılına geldiğimizde Türkiye nüfusunun 100 milyon, dünyanınsa 9-10 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gıda üretiminin önümüzdeki 30 yıl içinde artması gerekiyor. Buna karşılık da 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 65’inden fazlasının şehirde yaşayacağı öngörülüyor.
Maalesef yıllar içerisinde kırsaldan kente göç çok hızlı oldu. Ülkemizde de kırsal kalkınma bu sebeple gecikiyor ve geciktikçe açlık artıyor. Bu noktada küçük aile çiftçiliğini desteklemek ve geleneklerimize sahip çıkmak zorundayız.
Bu konuda, FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık ise şunları söylüyor: “Artan nüfusla gıdaya talep de çoğalacak; buna cevap verebilmek için tarımsal üretim 2050 yılına dek yüzde 70 artmalı. Ne kadar çok küçük çiftçiye ulaşırsak, onların ekonomik olarak desteklenmesine de bu üretimin devamına da katkıda bulunmuş oluruz. Açlığa son vermenin bir de israf boyutunu ele almalı, israfı sağlıklı beslenmeyle birlikte götürmeliyiz. Bu kapsamda tüketici olarak daha çok planlı alışveriş yapmaya özen göstererek, israfı önlemeye dair üzerimize düşeni yapmış oluruz.”
Sürekli aynı besinleri tüketmeyin, toprağa hep aynı tohumları ekmeyin. Çeşitlilik yaratın çünkü insanlık tarihi boyunca gıda amaçlı ekilip biçilen 6 bin bitki türünün, günümüzde sadece sekizi günlük kalori ihtiyacımızın yüzde 50’sinden fazlasını karşılıyor, yani biyoçeşitlilik az, dengeli ve çeşitli beslenilmiyor. İlk üç sırada, buğday, mısır ve pirinç var. Bu durumun sadece sizi değil; toprağı da hasta ettiğini unutmayın.
Hayvansal protein tüketiminin haftada iki günü geçmemesine özen gösterin ve bitkisel proteini artırın, tahıl, sebze ve meyve tükettiğinizden emin olun.
Etiket okumayı öğrenin. TETT (Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi), ürünün Son Kullanım Tarihi (SKT) değildir. Ülkemizde tüketicilerin yüzde 72’si yanlış biliyor ve yılda 372 ton gıda imha ediliyor. TETT ile STT arasındaki farkın net olarak bilinmemesinin de etkisiyle, her 10 tüketiciden yedisi Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi geçmiş ürünü çöpe attığını söylüyor. İkisi arasındaki farkı bilmek, tüketilebilir nitelikte gıda kaybını önlemede etkili...
Yerel ürünleri tüketin ve coğrafi işaret ve semt pazarını takip edin. Hem kendinizi hem toprağınızı hem de bütçenizi
korumuş olursunuz.
’Eylemlerimiz Geleceğimizdir’ sloganıyla, FAO’nun gıdaya, üreticilere, gezegenimize saygı duyalım, sağlıklı beslenmeyle açlığa son verelim çağrısına ortak olalım.
Unutmayalım ki, sağlıklı beslenmeyle açlığa son verilmiş bir dünya mümkün...