Fazla kilolu olmak, kanser riskini artırıyor, bu konuyu pek çok kez yazdık ve konuştuk... Maalesef 2030 yılında dünyada 22 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkması bekleniyor. Ülkemizde, bir yılda 96 bin 200 erkeğe ve 67 bin 200 kadına, kanser teşhisi konuyor. Bu sayıya göre, Türkiye’de günde 450 kişinin kanser tanısı aldığını söyleyebiliriz. Fazla kilolu olmak, neredeyse 15 kanser türünün gelişmesinde, değiştirilebilir, bağımsız bir risk faktörüdür! Kilolu olmaktan bahsederken, önemli bir nokta da aslında vücuttaki yağ miktarı ve bunun nerede depolandığıdır.
12 yıl boyunca bin 600 kişinin takip edildiği bir araştırmada, kanser riskini belirlemede, bel çevresi ve bel/kalça oranının, beden kitle indeksine (BKI) göre daha iyi bir parametre olduğu gösterildi.
Abdominal obezite, yani karın bölgesindeki yağlanmayla bel çevresindeki 11 cm. artış, ilgili kanser türlerine yakalanma riskini yüzde 13 oranında artırıyor.
Miktarı ve yeri önemli
Aynı çalışmada, kalça çevresindeki 5 cm. artışın, bağırsak kanseri riskini yüzde 15 yükselttiği görüldü. Vücut yağındaki artış, cinsiyet hormonlarının salınımında değişime, insülin düzeyinde ve inflamasyonda artışa yol açarak, kanser riskine davetiye çıkarıyor. Araştırmanın sonunda, bağırsak, meme ve pankreas kanserinin obeziteyle ilişkisinin olduğu bir kez daha ortaya kondu. Tabii ki, ağırlık kontrolünün sağlanmasıyla, bu kanserlere yakalanmayacağımızın kesin garantisi bulunmuyor ama riski azaltmak mümkün.
Vücut ağırlığınızı değerlendirirken, sadece boy uzunluğuyla kıyaslamak yerine, yağ miktarı ve bunun depolanma şeklini de önemseyin. Uzun süreli açlık diyetleri yaparken, yağla beraber kas da kaybedebileceğinizi unutmayın. Akdeniz diyetinin, tüm dünyada kanıtlanan en iyi beslenme şekli olduğunu aklınızda tutun. Temelinde egzersiz olan, ölçülü ve dengeli bir yaşam biçimiyle yağ kaybını hedef alan bir beslenme modeli seçebilirsiniz.
Şeker, risk faktörü
2017 yılında yayınlanan ve 4 bin katılımcının yer aldığı bir başka çalışmada, günde iki kez şekerli içecek veya haftada üçten daha fazla şeker ilaveli soda tüketen kişilerin, diğerlerine kıyasla hafızasının daha zayıf ve Alzheimer’a yakalanma riskinin daha fazla olduğu görüldü. Şeker yerine tatlandırıcı ilaveli içecek tüketenlerdeyse, diyabet, demans ve vasküler hastalıkların görülmesi, yapay tatlandırıcıların bağırsak florasına olumsuz etkisini akla getiriyor.
Ancak bireyin beslenme alışkanlıkları, günlük diyetinin kalitesi, yaşı, sigara kullanma durumu, genetik özellikleri ve başka pek çok faktör, bu hastalıkların ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Her zaman olduğu gibi, dengeli beslenme ve iyi yaşam tarzı değişikliğiyle, düzenli fiziksel aktivitenin önemini bir kez daha hatırlayalım...
Pasif içici olmayın
Konu sigaraysa, maalesef zararı sadece çeneye değil, doğaya ve hatta tüm gezegene oluyor. Pasif içicilik, başka birinin yaşlanmanıza etki ettiği ender durumlardan. Sigara içen kişinin yanında bir saat durmak, neredeyse aktif olarak
3-4 sigara içmeye eşdeğer. Yanınızda bir tiryaki varsa, içtiği her sigarada dumanın üçte birini içinize çekersiniz. En iyisi, etrafımızı sigara içenlerden arındırmak ve onları da bırakmaları için teşvik etmeye çalışmak olacaktır.
Kemikleriniz ne kadar güçlü?
Yüksek proteinli diyetler, uzun süredir konuşuluyor ve bana da danışanlarımından bu konuyla ilgili çok soru geliyor. Standart hayatı olan bir bireyin günde 140 gramdan fazla protein alması, kalsiyum atımıyla ilişkilendiriliyor. Aynı şekilde, gazlı ve kafeinli meşrubatı fazla içmek, hareketsiz bir yaşam sürmek kemiklerin sağlığını olumsuz etkiliyor.