Bu topraklarda nefes alabiliyor, özgürce yaşayabiliyor, ibadet edebiliyor, doğudan batıya, kuzeyden güneye gezebiliyor, iç ve dış düşmanlara rağmen her daim adım adım hedeflerimize ilerleyebiliyorsak, bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onunla aynı idealleri paylaşan onbaşısından paşasına kadar tüm silah arkadaşlarına borçlu olduğumuzu unutmamalıyız.
7 Ocak 1921/26 Rebiyülahir 1339
Karahisarlı Seyfi Çavuş, yoğun ateş sonrası sessizliğinde kutudaki boş kovanlardan birini yavaşça aldı, sarı metalinin üzerine özenle üzerinde, “Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. alay. 2. tabur.
8. batarya. 26 Rebiyülahir 1339. İnönü” yazdı ve tekrar kutuya bıraktı.
30 Mart 1921/20 Recep 1339
Aksekili Ethem Çavuş, topu doldurmak için sandığa uzandığında çaputla sarılmış mermiyi gördü. Çaputu çıkarırken kovana kazınmış yazıyı fark etti. Mermiyi topa sürüp ateşledi, kovanı ise yazıyı okumak için kenara koydu. Çatışmalar durduğunda ilk işi kovanın üzerindeki yazıyı okumak oldu. Sonrasında mermiyle gelen demir çubuğu eline aldı, kovana “Aksekili Ethem Çavuş. 8. alay. 3. tabur. 1. batarya. 20 Recep 1339. İnönü” yazdı, gülümsedi ve İmalat-ı Harbiye atölyelerine gidecek kutuya bıraktı.
9 Eylül 1922/17 Muharrem 1341
Türk ordusunun İzmir’e girdiği gün, kovan atölyeye dokuzuncu geldi. Yanında ilk notu düşen Seyfi Çavuş’un künyesi ve Yüzbaşı Muhsin’in yazdığı mektup vardı.
“Bismillahirrahmanirrahim.
Selamün aleyküm gayretperver ustalar. Allah’a şükürler olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir’e, kalplerimizdeki imanımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz’daki muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar’ı ele geçirdiğimizde, Seyfi Çavuş’un ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu. Kovandaki yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuş’un künyesini sizlere yolluyorum. Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden, Fatihalar’ınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti üzerinize olsun.
Yüzbaşı Muhsin Talat. 4. alay. 2. tabur. 8. batarya. 14 Muharrem 1341 ( 6 Eylül 1922). Salihli”
Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu ve son notta; “Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. alay 2. tabur. 8. batarya. 12 Muharrem 1341. Banaz” yazılıydı.
Kovan yenilendi, Seyfi Çavuş’un künyesini kovanın dibine çakıldı, özenle kundaklanıp sandığa yatırıldı. Ama o mermi bir daha düşman mevzilerine gönderilmeyecekti.
29 Ekim 1923 Ankara
Savaş sonrası mermiyi bulup, kaybolup gitmesine gönlü elvermeyen ve her şeyi göze alıp saklayan Teğmen Hamdi Vasıf, Cumhuriyet’in
ilanının 101 pare top atışıyla kutlanacağını duymuş, Ankara kalesine çıkan dik sokakları koşarak tırmanıyordu. Son anda yüzbaşıyı buldu, tekmil verdi ve mermiyi uzattı.
Teğmeni gözyaşları içinde dinleyen yüzbaşı 101’inci atışa sıra geldiğinde kovanı topun yatağına kendi elleriyle sürdü ve ateş emrini verdi.
O yüzbaşı yukarıdaki mektubu yazan Muhsin Talat’tı. O kovan ise bugün ‘Gazi Kovan’ adıyla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) Sanayi ve Teknoloji Müzesi olan Ankara’daki İmalat-ı Harbiye atölyelerinde...
Karahisarlı Seyfi Çavuş, Aksekili Ethem Çavuş, Teğmen Hamdi Vasıf, Yüzbaşı Muhsin Talat ve Anadolu’nun tüm isimsiz kahramanlarının ruhları şadolsun...