Cem Mumcu

Cem Mumcu

cemmumcu@okuyanus.com.tr

Tüm Yazıları

Bir şeyler oldu, çok şey oldu ve sonunda herkes önemli şeyleri unuttu. Gerçek ve sanal alemde hepimiz ‘arıyoruz’. Aramadan bulunmaz, ama neyi arıyoruz? Gitmek istediğimiz yeri bilmeksizin her yere uçak kalkan bir havalimanındayız. Nereye ve niçin gitmek istediğimizi tanımlamadan oradayız.
Kimimiz bulduğu ilk uçağa biniyor, kimimiz en yeni teknoloji ile üretilmiş olana, kimi burnu kalkık olana. Oysa istediği kadar hızlı, istediği kadar modern, istediği kadar pahalı olsun ne istediğimizi bilmeden bindiğimiz her araç bir anlamda yanlış yere gidiyor. Nereye gitmek istediğimizi tanımlamadığımız için belki de sadece at sırtında gidebileceğimiz bir yere concorde’la gitmeye kalkıyoruz. Oysa araçlar amaçlar içindir ve biz araçları amaç zannetmeye başladık. Arıyoruz, ne olduğunu bilmeden ve daha önemlisi aramanın yeterli olduğunu sanarak.

Haberin Devamı

iNŞAATI BiTMiŞ iLiŞKi ARIYORUZ
Önce kurmak gerek
İkinci bir önemli mesele var. Aramanın yeterli olduğunu sanıyoruz. Aslında aradığımız şeyi aslında bir yanıyla kurmamız gerekiyor. Oysa inşaatı bitmiş olanı arıyoruz. Beklentilerimizi karşılayacak olanın, hayalimizi dolduracak olanın, hazır edilmiş olanın var olduğunu sanıyoruz. İlişki istiyoruz ama onu kurmuyoruz, arıyoruz. Bu yüzden tamamlanmış gibi görünmeye ve bu yüzden tamamlanmışını bulmaya yöneliyoruz. Hayran olunası olmak ve hayranlık duyacağımızı bulmak istiyoruz.

Hayranım olur musun?
Bir kitapçıda kadın okur, yazarın yanına yaklaştı. Elinde yazarın kitaplarından biri vardı. “Ay Bilmemne Bey” diye başlayan konuşmasının içeriğinde abartılı bir hayranlık vardı ve de başka hiçbir şey. Yazar o tür bir hayranlığı neresine koyacağını ve neresinden cevap vereceğini bilemedi. Karşındakinin ona yüklediği değer, ona göre değer değildi ya da onda yoktu; dahası asla onda olmasını istemediği bir ‘şey’di. Dahası hayranlık hiç de eşit bir ilişkiye fırsat vermiyordu.

İlişki tarihi yok
Beklentiliydi karşıdaki, beklentinin ne olduğu açık değildi, dahası yazarın o beklentiye karşılık vermek veya vermemek tercihlerinden birini kullanabilecek bir özgürlük alanı da yoktu pek. Ortada gerçek ve yaşanmış bir ilişki tarihi olmadığından onun hangi parçasını öne çıkarıp ona ne anlamlar yüklediğini bilmiyordu. Hayal kırıklığı yaşatma olasılığını çok yüksekti. Üstelik ne hayran olarak bir ilişki kurma deneyimi vardı, ne de hayran olunası bir şey yaptığını düşünüyordu. Ona yöneltilen beklentinin içini doldurabilecek kadar büyük bir şişkinliği olduğunu da hiçbir zaman düşünmemişti. Apışıp kaldı. O kısacık zaman diliminde gelişen ilişkinin onun tarafında bir tarihi olmadığı için ve diğerinin oluşturduğunun ise kendinden doğru eklemelerle ve çıkarmalarla oluşturulmuş, çok da gerçek olmayan bir tarih olduğunu hissetmesi nedeniyle, hiç de otantik ve biricik bir hal içinde değildi.

Haberin Devamı

Kendine hayran çağıranlar
Facebook’ta kendine grup açıp kendi kendine hayran çağıranlar var. Ya da normalmiş gibi görünen sayfalarında hayran olunmak için çabalayanlar. İstenmek, arzu edilmek için hayran olunmayı seçmek nasıl bir ilişkiye, nasıl bir geleceğe gebedir bilir miyiz?
Hayran olan taraf karşısındakine “Aaa siz O’sunuz” dediği andan itibaren keyif alınacak bir sohbet kalmamıştır artık. Sizin siz olduğunu fark ettiği anda sizin siz olduğunuzu unutmuş demektir. Artık birlikte inşa edebileceğiniz bir dostluğun, arkadaşlığın yerine onun daha önce yapılandırdığı bir ilişkiye mahkumsunuzdur yani. Siz siz olmaktan çıkmış ve onun tarif ettiği ‘siz’e hapsedilmişsinizdir. Sözünü ettiğim mahkumiyet her zaman bu kadar yumuşak değildir. Kimi zaman hoyratlığa da meyillidir. Eğer karşıdakinin yarattığı imgeye uymazsanız yaşadığı hayal kırıklığı ile size saldırmaya da kalkar. Size sormadan, sizin hiç de bilginiz olmadan oluşturduğu hayale uymamanız halinde bunca zaman emek verdiği ilişkiye, dahası kendisine de öfkelenmesine neden olursunuz.

Haberin Devamı

Aynalar
Fark ettiğiniz gibi birlikte oluşturulmamış bir bağ beraberce kurulmamış bir ilişki biçimi, her zaman topal, dahası topallığa, aksamaya tahammülü de olmayacak kadar zayıf. Yine de imza günü yapmaya bayılan yazarlar da vardır. Onlarla bir masada otururken sohbetin içine giremediklerini görürsünüz. Etraftaki masalarda içlerini asla göremeyecek, kabuklarına bayılan birilerini arar dururlar sürekli. Alabildiğine yalnızdırlar. Ve aslında hep bilirler ki aslında göstermedikleri özlerini ne bir bilen vardır, ne de seven. Kabukları gittikçe kalınlaşır, yemişlerinin özü ise gittikçe büzüşür. Gittikçe daha fazla aynaya ihtiyaç duyarlar. Aynalar hep yalan geldiği için daha da fazla aynaya. Belki her gece başka bir aynaya.
Ve son söz: fark etmissinizdir yazının konusu yazarlar falan değil. Siz yazar geçen yerlere etrafınızdaki erkekleri, kadınları ya da kendinizi koyarak bir daha okuyun. Kendi aynanızda kesilip kanayın, birileri sizin kanayan yerlerinizi de sevsin.


Haftanın önerileri
Kitap: Atlas, Jorge Luis Borges, İletişim Yayınları
Müzik: The First of a Million Kisses , Fairground Attraction
Film: Elveda Lenin, Yönetmen: Wolfgang Becker
Web sitesi: www.samihazinses.blogspot.com
Mekân: Subaşı Lokantası, Nuruosmaniye, İstanbul