Bu yazıyı cumartesi yazıyorum. Dün, yani 30 Eylül’de, yeni ‘hayvanları koru(ma)ma kanunu tasarısı’nı protesto etmek için yürüdük. Birçok ilde aynı anda, aynı duyguyla, hep birlikte
Aylardır karşı çıkıyoruz. Adı artık ‘Hayvanları Koruma Kanunu’ değil. ‘Hayırsız Yasa’, ‘Ölüm Yasası’, ‘Kanlı Yasa’...
Varsayalım bu tasarıyı hazırlayanlar çok iyi niyetli, saf ve herkesi kendileri gibi zannediyor. Ama artık dünya öyle değil. Kötü insanlar da var. Bu yüzden onları uyarmamız gerek.
Çünkü biz, kanuna karşı çıkanlar, biliyoruz ki, sokak hayvanlarını yerleşim yerlerinin dışına atıp, adına doğal yaşam parkı demek kandırmacadan başka bir şey değil. Gözünün önündeki hayvana su vermekten aciz olanlar, onları tamamen unutacak. Gözden ırak, gönülden de ırak olacaklar. Belediyelerin kontrolündeki barınaklarda ne haldeler biliyoruz. Kim bilir oralarda başlarına neler gelecek... Açlık, hastalık kol gezecek. Ve TOKİ’ler şehirlere sığmayınca, sıra doğal yaşam parklarına gelecek. Hayatta kalabilenler de yok edilecek, yerlerine binalar dikilecek.
İstismara açık bir konu
Çünkü biliyoruz ki evdeki hayvan sayısına, çevre ve insan sağlığı bahanesiyle sınır getirmek, istismara çok açık. Komşusuna kızan, intikamını böyle alacak. Yıllardır baktığı, çocuğu gibi gördüğü kedisini, köpeğini elinden alarak onu cezalandırmaya kalkacak. Yan daireden ses/koku geliyor demesi yetecek.
Çünkü biliyoruz ki bir ‘hayvan koruma kanunu’nda basit bir sertifika alan herkesin, hayvanlar üzerinde deney yapabileceği yazmamalı. Hatta deney lafı bile geçmemeli. Aksi takdirde kapalı kapılar ardında günlerce ölemeden acılar içinde bırakılan hayvanların hiçbir koruması olamaz. ‘İnsan için’ bahanesiyle her önüne gelenin, ‘bilim’ adı altında işkence yapması kabul edilemez.
İkinci Hayırsızada vakası
Çünkü biliyoruz ki “Sahipli ve sahipsiz hayvanları belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakmak yasaktır” demek, sokakta yaşayan hayvanların tamamen yok edileceğinin ilanıdır. Ve ikinci bir Hayırsızada vakasını hiçbirimizin yüreği kaldırmayacak.
Çünkü biliyoruz ki Pitbull Terrier gibi tehlikeli diye yaftalanan köpeklerin toplanıp barınaklara kapatılması, tam bir vahşet yaratacak. Köpek sahipleriyle hayvanların dramı ayrı konu. Evcil olanla dövüşsün diye zorla vahşileştirilen zavallılar aynı yerde birbirini paralayacak. Ayrıca köpek dövüşü para getiren bir sektör. Bugüne kadar yasadışı olmasına rağmen bu sektöre göz yumanların, sözde barınaklarda bu hayvanları daha da istismar etmeyeceğini kim garanti edecek?
Ve daha çok şey biliyoruz. Gerçekten. Keşke bizi biraz daha dinleseler...
Umarım artık bu kanun taslağını hazırlayan Meclis’e, neden ‘bir it için’ sokaklara döküldüğümüzü anlatabiliriz. (Özgün Öztürk’ün şahane kitabı ‘Her Şey Bitti, Sıra İtlere Geldi’ye atfen...)
‘BiR DOSTLUK HiKAYESi’
Yerli mama markası Goody, yeni bir sosyal sorumluluk projesine imza atıyor ve Tiyatrokare’yle çocuklara doğa ve hayvan sevgisi aşılamak için ilkokullara konuk oluyor. Bir ev köpeğiyle sokak kedisinin maceralarını anlatan ‘Bir Dostluk Hikayesi’ adlı müzikli çocuk oyunu, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde, saat 13.00’te Profilo Kültür Merkezi’nde perdelerini açacak. Galanın ardından ilkokullarda temsiller verecek. Proje kapsamında Goody de okulların ve öğrencilerin katkısıyla Haçiko adına mama bağışı yapacak.
Nedim Saban’ın yazıp yönettiği, oyunda profesyonel oyuncuların yanında Deniz Akkaya, Çiğdem Alben, Semih Okumuş, Begüm Akdoğan, Emrah Düzkaya gibi isimler yer alıyor. Tiyatro oyunu içine yerleştirilen kısa filmlerdeyse Ömür Gedik, Reyhan Karaca, Tuna Arman ve Yavuz Seçkin La Fontine’in fabllarını canlandırıyor.