Bu yazıyı yazdığım saatlerde polis ‘Gezi Parkı’ adına tüm İstanbul’a müdahale ediyordu. Araçlarında ‘Halk için emniyet, adalet için hizmet’ yazan polisleri izliyorum bir yandan. Her yer biber gazı, asitli su... “Bu durumda hâlâ hayvanları mı düşünüyor?” derseniz, evet. Daha doğrusu insan denen hayvanı düşünüyorum
Diğer canlılarla insan arasındaki farkın zeka olduğu söylenir. Bense insanı ayıranın ahlak olduğuna inanırım. Her canlı, kendi yaşam döngüsü içinde hayatta kalmasını sağlayacak zekaya sahiptir. Yemek bulmak, korunmak ve asıl amacı türünü devam ettirmek için yöntemler geliştirir, şartlara uyum sağlamayı öğrenir.
İyiyle kötüyü ayırabilme yetisi, vicdan, erdem ve sorumluluksa insana hastır. Bence insan olmanın gereğini ahlaklı olmaktır.
Ama ne yazık ki zekaya daha çok önem veriliyor. Zekanın ölçüsüyse doğaya, diğer canlılara, hatta diğer insanlara ne kadar hükmettiğimizle orantılı. Hükmetmenin yolu da karşı tarafın zayıf noktasını bulmaktan geçiyor.
Hükmetmek...
Basit örneklerle başlayalım. Mesela ördek düdüğü. (Düşüncesi bile hep içimi acıtır.) Bir avcılık malzemesi. Çaldığınızda eş arayan ördek sesi çıkarıyor. Hayvan umutlanıp gelince, daaan! İnternette bakın. Beş farklı ses çıkaranları, nasıl çalınması gerektiğine dair videolar... Dolu. Eminim ilk akıl eden, kendiyle gurur duymuştur.
Ya da balık oltalarının ucundaki parlak şeyler... Balıkların yem sandığı ya da fare kapanları. İkisi de tokluk vaat edip kandırır, açlığa oynar.
Bir belgeselde izlemiştim; birbirine iple bağlı testiler bırakıyorlardı denize. Ahtapotlar kuytu yerlere saklanmayı seviyor ya, gelip yerleşiyorlarmış içine. Sonra hooop, tabakta meze. Yorulmak yok, denize dalıp ıslanmak bile yok. İçgüdüsünü çöz, tuzağı kur.
Alışveriş alışkanlıklarımız mesela. Gördüğümüz, satın aldığımız çoğu şey, zayıflıklarımızı hedeflemiyor mu? Tüm o moda ve kozmetik sektörünü düşünün en basitinden. Pompalanan korku, hissettiğimiz çaresizlik... Hep güzel, hep genç olma telaşı...
Ya da devletleri düşünün. Halkların, sözde ekonomik istikrarların bozulmasından korktuğu için özgürlüklerinden nasıl vazgeçme noktasına geldiğini... Sonuçta para en hassas noktamız... İnsana hükmetmesi en kolay alan.
Birileri hep hesap peşinde
Geçenlerde bir sosyal medya dinleme şirketinin eğitimine katıldım. Hani şu Twitter, Facebook vs. gibi platformları inceyenlerden. Diyelim ki bir şirketiniz var. Hakkınızda kaç tweet atılmış, ne demişler, iyi mi kötü mü düşünüyorlar raporlar çıkıyor. Siz de ona göre kendinizi düzeltiyorsunuz vs vs. Ama yazılım o kadar ayrıntılı ki, hakkınızda tweet atan kişiyi takibe alarak yani izleyerek kaçta yatıp kaçta kalktığını, hangi saatler arasında mutlu hangi saatlerde sinirli olduğunu bile görebiliyorsunuz. Ve diyelim ki ona bir şey satmak istiyorsanız, saat kaçta aramanız gerektiğini dahi biliyorsunuz. Yani siz safça içinizden gelenleri paylaştığınızı sanırken birileri sizi nasıl manipule edeceğini hesaplıyor. Akıllı bir yazılım, ama size hükmetme amaçlı...
İlk amaç kazanmak
Kötümser bir düşünce belki ama insan zekasının yarattığı çoğu şeyin hedefi saf iyilik değil. İlk amaç kazanmak. Güç, para, iktidar, her ne hedefleniyorsa... Hep bir bedel...
Oysa hayvanlar aleminin diğer üyeleri arasında böyle bir düzen yok. Aslan, çıtayı yiyince vicdan azabı duymuyor. Kötülük yapmış oluyor. Alması gereken bir sorumluluk yok. Yemekten vazgeçmesi, bir erdem sayılmıyor. Amacı hayatta kalmak, türünü devam ettirmek. Net. Ama biz insanız. Ahlaklı olmalıyız...