İnternette Prof. Dr. Tamer Dodurka’nın 2 Aralık 2007 tarihli, çok bilgilendirici bir yazısına rastladım. Dodurka, Osmanlı döneminde sokak hayvanlarının ne kadar önemli olduğuna dair örnekler vermiş: “Hayvan ve ağaçlar yararına oluşturulan vakıflar, kediler için yapılmış binalar, hayvanların beslenmesi için tahsis edilmiş uşaklar, bırakılan miraslar, zengin Osmanlıların kedileri her gün kebaplarla beslemeleri, kasap ve lokantaların önünde sıraya girmiş hayvanlar, sonbaharda geri dönemeyen ve bakıma ihtiyaç duyan leylekler için bakım merkezleri, dünyada örneğine rastlanmayan Bursa’daki leylek, Dolmabahçe’deki kuş ve Üsküdar’daki kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sokakta doğurmuş bir hayvan gördüklerinde hemen oracığa bir kulübe yaptırmak için yarışan insanlar, yük hayvanlarına merhametsiz uygulamalara karşı çıkartılan fetvalar, bu hayvanlara aşırı yükten dolayı ıstırap çektiren insanlara aynı yükü taşıtarak ceza verilmesi vb.”
Peki ne oldu da bugünlere geldik?
Prof. Dr. Dodurka bunun nedeninin batılılaşma olduğunu belirtiyor. Çünkü o dönemde Batı kültüründe hayvanın yeri yok. Yegane üstün varlık insan.
Nitekim biz de ‘uygarlaştıkça’ (I. Ahmet döneminde, sokak köpekleri toplanıp Anadolu Yakası’na atılıyor. Ardından II. Abdülhamit ve Abdülaziz dönnemlerinde Hayırsız Ada’ya sürülüyorlar) hayvanlardan kurtulmamız gerektiğini öğrendik. Ve itlaf başladı.
Oh mis! Sokaklar tertemiz
Aradan yüzyıllar geçti. Bu kez AB yasalarına uyum sağlamamız gerekti. Şimdi tekrar başa dönmeye çalışıyoruz. Ve yine Batı’dan, ‘barınak’ kavramı girdi hayatımıza. Yaklaşık 100 yıl kadar önce hayvanların sokakta yaşamaması gerektiğine kadar veren medeni ülkeler, sahipsiz hayvanları ‘shelter/barınak’ dedikleri kapalı alanlarda toplamaya başladı. Ama sonsuza kadar bakacak halleri yoktu. Bu yüzden belli bir süre içinde sahiplenilmeyen hayvanları uyutmaya karar verdiler. Oh mis sokaklar temiz!
Allah’tan biz daha o kadar medenileşmedik. Çok şükür bizim de hemen her şehirde, belediyelere bağlı barınaklarımız var. Ama biz kedileri ölsün diye bırakıyoruz. Zaten kışın soğuk, yazın sıcak, açlık, susuzluk, hastalık, uyutmaya gerek kalmıyor.
Barınak denilen yer genelde üç duvarı ve yeri fayansla kaplı, dördüncü duvarı kafes, metrekaresi belediyenin insafına kalmış bölmelerden oluşan bir yer. Bir nevi hapishane. Bir kere girdin mi çıkış yok. (Bu medeni olanı, hiçliğin ortasında telle çevrilmiş arsalar da barınak sayılabiliyor) Genelde köpekler için düşünülmüş yapılar. Bu bölmelerde birkaç köpek bir arada yaşıyor. Bu sayı 2 de olabiliyor 10 da. O da insafa kalmış. Genelde taşta yatmasınlar diye bir köşeye tahta palet konuluyor. Artık kim kaparsa... Orada yatıyorlar, orada duruyorlar (çünkü dolaşacak alanları yok), orada yiyor, orada pisliyorlar. Hijyen, mama, su insafa kalmış.
Genelde çok kısıtlı bir kadro çalışıyor. Onlar da ya hepsine yetişemiyor ya da zaten hayvandan haz etmeyip iş olsun diye yaptıklarından çok umursamıyorlar. E tabii bütçe de sınırlı. Çoğuna veteriner haftada bir anca uğruyor. Ama hayvan sayısı sürekli artıyor. Bu yüzden asıl iş gönüllülere düşüyor. Ve bu yüzden barınak ziyareti çok önemli. Hayvanların bize ihtiyacı var. Herkes ayda bir kez, bir barınağı ziyaret etse, düşünsenize...
Ne götürelim?
Tabii ziyarete eli boş gitmek olmaz. Hangi barınağa gideceksek ihtiyacını önceden öğrenmek en doğrusu. Ama mama ve bu soğuk günlerde battaniye, kullanılmayan halı parçaları, örtüler her zaman makbule geçer. İstanbul’da başlangıç için Başakşehir, Küçükçekmece barınaklarını öneririm. Durum fena.
EV ARAYANLAR
Bir grup erkek tarafından tekmelenirken bulunmuş. Şu anda geçici yuvada. Henüz 4-5 aylık. İyi huylu bir sokak köpeği. İletişim: Ankara 0 505 298 31 79
Püskül 1.5 yaşında, dişi, silver chinchilla cinsi bir kedi. Sahibi işi yüzünden ona bakamıyor. Püskül de kendisine hak ettiği ilgi ve sevgiyi verecek bir yuva arıyor. İletişim: Avcılar 0 533 341 26 25