17.04.2018 - 18:47 | Son Güncellenme:
Stand-up yapma fikri ne zaman doğdu?
Çocukluğumda uzun bir süre, gerek üzücü olsun gerek eğlenceli olsun, ne anlatırsam anlatayım insanların bana güldüğünü fark ettim. Sınıfın komik çocuğuydum aslında. Eğlenceli bir şeye gülmeleri hoşuma gidiyordu tabi, fakat üzücü olaylara gülmeleri biraz da moralimi bozuyordu. Uzun bir süre “kusura bakma, gülüyorum ama dalga geçmiyorum” gibi tepkiler aldım. Öğretmenler beni ara sıra tahtaya kaldırır, ansızın “Anlatsana bir şeyler” derlerdi. Şimdi olsa yapamam resmen, bu ne özgüven (gülüyor). Aslında bir yerden sonra, kötü yaşanmışlıkları bile üslubuna oturtursan karşıdakini eğlendirdiğini fark ettim. Sanırım stand-up yapmaya 13 yaşında karar vermiştim, çünkü gülmek benim için eşsiz bir şeydi ve insanlar da hep gülsün istiyordum. Sanırım bilinçaltımdaki asıl beni sahneye iten düşünce buydu. Fakat gösteri yapmaya 23 yaşında başladım.
Gösteri ismi neden “Boyumdan Büyük İşler”?
İlk olarak 180 dakika sahne alıyordum ve oldukça hafızayı ve vücudu zorlayan bir işti. Fakat insanların odaklanma ve dikkat eşiği giderek azaldı. Şu anda 60 dakika civarı, tek perde yapıyorum. Komedi, stand-up, mizah zor işler. Gerçekten büyük ciddiyet istiyor. Bir de bu ciddiyet 1.60’lık boyumla birleşince, ortaya böyle tadından yenmeyecek ve insanların da çok beğendiği ve akılda kalan bir gösteri ismi çıktı ortaya.
“Gülmeyi çok seviyorum” dedin. Peki seni bu kadar güldüren şey ne?
Kısacası, hayat...Sanırım bu özelliği annemden almışım. Her şeye gülebilen ve etrafındakileri de iyileştiren bir kadın. Mizahın da böyle güzel bir yanı var işte. Çok kaliteli bir yanık kremi gibi. Hızlıca iyileştiriyor yaraları. Tabi ne olursa olsun, mesaj verenle değil, alanla ilgili olduğu için, anlayanda işe yarar.
Stand-up’ın püf noktaları sence nelerdir?
Çok bilmiş edasıyla konuşmak istemem ama benim öğrendiğim şeyler arasında. Seyirciyi rahat hissettirmek, onun ilişki kurabileceği şeyleri anlatmak, seyirciye rahat olduğunuzu ve işinizi bildiğinizi hissettirmek, ilk dakikalarda sempatik bir algı oluşturmak, samimi bir arkadaş olduğunuzu belirtmek ve son olarak seyirciyle aynı anda nefes alıp vermek kadar bağ kurmak diyebilirim.
Gösterinizi hazırlarken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Sahnedeyken, gördüğüm her şeyi mizahi bir dilde anlatmaya özen gösteririm. Robotik olmaması açısından, genelde içerik değil, başlık çalışırım. Bir fıkrayı, bir ortamda anlatırken, onu ikinci kez dinleyen kişinin de eğlenceli bulması için biraz değiştirerek ve doğaçlayarak anlatmalısın. Sıralama aşırı önemli değil bence ama bir algoritması var tabi. Konuları birbirine bağlamak öyle aman aman bir şey değil. Sonuçta sihirbaz büyü yapmaz. Ne yaptığını anlamadıkça zor gelir ama öğrendiğin anda artık çok kolaydır. Sonuç olarak ilizyonistin ne sakladığı değil, ne gösterdiği önemlidir. Bu şekilde bir gösteriden keyif alırsın.
İşinizin stresli olduğunu söyleyebilir misiniz?
Açıkçası her zaman şuna inanmışımdır: “Sevdiğin işi yap, hiçbir zaman işe gitmek zorunda kalmazsın”. İşte bu kıymetli sözü öyle bir benimsedim ki yoğunluk hiçbir zaman beni strese sokmuyor. Tiyatro büyük emek, onu söylemem lazım. Bir yandan oyunculuk yaparken, yönetmenlik de yapıyordum. Kamera önü bir yana dursun, sahnede olmak kadar insanın ruhunu doyuran bir şey tatmadım. Sosyal medya ise bu yılın başlarında, her hafta düzenli video çekerek başladı. Bir yerden sonra alışkanlık yaptı, her hafta video atmazsam rahat edemiyorum. Çok bir mesai değil... Fakat Stand-Up asıl büyük mesai. Çalışma saatiniz yok. Bazen sabaha karşı 4’de uyanıp açıyorum ışığı yazmaya başlıyorum. Ne geldiyse aklıma... Ama yazmazsam büyük acı. Bir bağımlılıktan farksız bu yazma işi. Neyin nerede işe yarayacağı belli değil. Her zaman, her şeyi olabildiğinde not etmek lazım. Yani stand-up işinde bir düzen olmadı benim hayatımda. Hafta sonları, özel günler ve bayramlar dahil çalışıyorum (gülüyor).
İlham aldığınız komedyenler kimler?
Arkadaşlarım (gülüyor). Gerçekten çevremde çok komik ve mizah anlayışı fazlasıyla keskin insanlar var. Türkiye’de Cem Yılmaz (tabii ki), Deniz Alnıtemiz ve Yavuz Günal en sevdiğim komedyenler. Bunun dışında mizahını sevdiğim yol arkadaşım ise Arda Çelik. Yurtdışı olarak bana bu işi gerçekten sevdiren ve ilham veren bir kaç isim: George Carlin, Louis CK, Jerry Seinfeld, Ricky Gervais, Mitch Hedberg. Aklıma gelenler şimdilik bunlar. İzlerken, aşırı yaratıcı olabiliyorum, zihnim durmuyor. Her insan ilham aldığı kişilerin kıyafetlerini giyebilir, fakat kıyafetlerin içinde kesinlikle kendisi olmalıdır.
“Arkadaşlarım” dediniz. Arkadaş ortamınızda en komik ve komik olması beklenen siz değil misiniz yani?
Kesinlikle böyle bir şey yok. En komik ve hep beklenti içinde olunan adam olmaktan nefret ediyorum. O yüzden olabildiğince zeki, komik ve eğlenceli insanlarla vakit geçirmeye çalışıyorum ve bu da bana yaratıcılık ve farklı bakış açıları katıyor. Ayrıca bambaşka insanlar tanımak, onları anlamak ve dinlemek bana duygu olarak çok şey kazandırıyor.
Sanatınızın neresindesiniz ve sizce Türkiye’de mizah yapmak nasıl bir duygu?
Türkçe gerçekten çok güzel bir dil. Çok sert ifadeleri bile, olabildiğince yaratıcı imalar kullanıp, farklı kelimeler ile yumuşatabiliyorsunuz. Bu işi bu ülkede yapmayı sevmemin en büyük sebebi bu. Çok esnek bir dil. Negatif bir yanından bahsedecek olursam eğer, stand-up kelimesinin Türkçe’de karşılığı yok. “Ayakta Gırgır” demiş Orhan Boran abimiz ama şu anda tam karşılamıyor durumu. O yüzden henüz kültürü oturmamış bir yerde bu işi yapmak oldukça zor. Biraz algı meselesi ve aşina olmak lazım. Sonuçta kulakları duymayan birinden müzik hakkında yorum yapmasını bekleyemessiniz.
Bu arada ben bence yaptığım işin daha çocukluk evresindeyim. Bugün yaptığım işten hep memnunum ama ileriye gidip, geriyi görmek fazlasıyla haz verici bir duygu. Geçmiş asla tatmin etmiyor beni. Henüz 5 sezonu geride bıraktım. Bu işin en az bir 10 senesi pişme ve kendini bulma süresi diyebilirim. Sanat çok başka bir şey. Bir tiyatro eserini daha da anladıkça, daha önce anlam veremediğiniz yağlı boya resim sizin için daha anlamlı oluyor. O yağlı boya eserini anladıkça, daha önce duyduğunuz müzikler size daha ruhlu geliyor. Sanat tamamen doğada var olan bir şey. Sanat paradan çok önce vardı. O yüzden değerli Savaş Dinçel üstadımızın şarkı sözlerini yazdığı, Haldun Taner’in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyununda söylediği gibi, “İsterse sanat karın doyurmasın, yemek sanatkâra iyi değildir. Aç ayı oynamazsa, oynamasın, bir sanatkâr asla ayı değildir”... Bu soruyla ilgili son olarak bence stand-up insanın kendi içine yaptığı, tehlikeli, eğlenceli ve sonu gelmeyen bir bilinçaltı yolculuğu.
Reklam dışında, televizyonda veya sinemada sizi görebilecek miyiz?
Bir sinema filminde yer almak ve baskın olan komedi oyunculuk yanımı göstermeyi çok isterim. Henüz bir film teklifi gelmedi ama beni değerlendirirlerse çok şey katarım ve pişman olmazlar (Gülüyor)
Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Eklemek istediğim bir düşüncem var. Komiği açıklarsan ciddi olur, ciddiyi açıklarsan komik olur. Komedi çok ciddi bir iştir sözünü buraya bağlıyorum ben. Çok ciddiye aldığımız şeyler çoğu zaman üstü örtülü komiklerdir.
Son olarak sizi bilmeyenler gösterilerinizi ve yaptığınız işleri nereden takip edebilirler ve yakında gösteriniz var mı?
Instagram ve Youtube, çok aktif kullandığım sosyal medyalar. Sürekli komedi videoları ve gösteri tarihlerini paylaşıyorum.
Instagram: @barisbalkir
Youtube: Barış Balkır
En yakın gösterim 22 Nisan Pazar 20:00 Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi A Salon’da.
Biletleri gişeden ve www.biletix.com/etkinlik/V4264/TURKIYE/tr adresinden alabilirler.
Gelsinler bence sezonun son oyunları ve biz çok eğleniyoruz. Sorabilirler bilenlere . Çok teşekkür ediyorum bu güzel röportaj için J