CaddeBir 'kırma yaş' hikâyesi

Bir 'kırma yaş' hikâyesi

24.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bir kırma yaş hikâyesi

nornek@milliyet.com.tr Pek çok armağanımın üzerinde yazan "En iyi arkadaş kitaptır" sözünden tiksinmiş durumda -materyalist çocuk aklı- elimdeki son pakedi açtım. İçinden ilkokul 3. sınıftaki bir kıza alınabilecek en "uygun" hediye çıktı: Dantelli ve de çilek 'kokulu' bir külot! Annemin 35 çocukla daralmamak için partime çağırdığı Nejla Teyze'nin okul bitene kadar benimle dalga geçilmesine neden olacak hediyesi...O utançla uzun süre parti yapamasam da, sonraki yıllarda, hiç düşünmeden kutladım doğum günümü geniş kalabalıklarla; bir gün bu yeni yaşı kutlama işinin bende ikilem yaratacağını aklıma hayalime sığdıramayarak. Ama şimdi... Bugün benim doğum günüm ve 2'li rakamları ardımda bırakıp, ağzımı doldura doldura "Otuzum" demek zorundayım. Sanki daha önce yaşsızdım, şimdi ise Frederic Beigbeder'in tanımıyla "Genç olmak için çok yaşlı, yaşlı olmak için çok gencim"; "kırma yaş" 30'dayım.Çocukken "Ben büyüyünce"nin karşılığı 30'du. E bugün büyüdüm mü ben şimdi? Algıda seçicilik bu olsa gerek, ilanlar sadece "30'unu aşmamış" der oldu. Benim için kariyer planı yapan dostum "Artık adımlarını daha sağlam atmalısın. E sen de orta yaştasın" diyor. Aman Allahım neler oluyor?Sanki... Bir çimento dökmüşler, adına da hayat demişler. Her yıl biraz daha hızlı kuruyor yollar, taşlaşmadan onlar, bir şeyler, doğru şeyler yazmak, "Ben buyum" demeliyim.Sanki... Bir sirkte şov kızıyım. Önümde dönüp duran atın üzerine atlayıp da dimdik durmalıyım. Ama at kaç tur attı, ben hâlâ "En doğru zaman ne zaman?" diyen korkak bakışlarla oradayım. Oysa 29'umda bile büyük sıçrama için yolun başındaydım.Sanki... Eskiden esnek bir yaydım, şimdi hedefi vurmak zorunda olan keskin bir ok.* * *Herkesin elinde bir liste; evli miyim, çocuklu muyum, adımın önünde ne unvanlar var bakıp tapu müdürlüğündeki memur misali eksikleri not ediyor, "Bunları getirmeden seni işlem sırasına koyamayız" diyor.Doğum günü partim için herkese davetiye gönderdim, iki dakika sonra bir e-mail: "Selam. 30 yaş ve üstü olup hâlâ ailesiyle yaşayanlarla çekim yapacağız. Katılır mısınız?"Neeeee 30, bir de ailesiyle yaşıyor; ölsün daha iyi; o olmadı, köpek ısıran insan misali haber konusu...80 küsurlu oğlanlar müzik festivallerinde, yok e-maillerle ilan-ı aşk ediyor; sinirim bozuluyor. "Kışt kışt" kocamanım ben! Sonuçta "35 Yaş" şiirini başımıza bela etse de bu sudan çıkmış ruh haline bile Cahit Sıktı Tarancı iyi geliyor. Şu hayatta kimin doğan güne hükmü geçiyor ki? İster 30 olalım, ister 40, 50, 60... Gün eksilmesin penceremizden; değil mi? İlk geniş çaplı doğum günü partimi yaptığımda ilkokuldaydım. Tüm sınıf bizim evde toplanmış, ortaya dizilen hediyeleri açmamı izliyordu... Şarkıcı, yapımcı ve AKP milletvekili Osman Yağmurdereli'nin eşi Esin Hanım belli ki çok âşık, çok yakın kocasına. Ancak sanırım eşinin bir arzusunu o da Sabah gazetesinin cumartesi eki için söyleşi yapılırken öğrendi. Çünkü ne soru, ne de gidişat öyle iken Yağmurdereli aniden şunu demiş: "Diyelim, yeni evleniyorum. Karımın türbanlı olmasını tercih ederdim. (...) Yeni evlendiğimizde, saçının telini yalnız benim göreceğim bir eşim olsun isterdim. Bana özel olması açısından!" Yağmurdereli ile çalışan pek çok kadın sanatçı "Şaka yapıyor herhalde" dedi; ben de bu şaşkınlığa katılıyor "türbana övgü" modasına uymasını, bir reklam ya da dikkat çekme ihtiyacına bağlıyorum. Ama her şey bir yana Yağmurdereli'nin eşi onun gözlerinin içine bakıyor; o ise eşinin sadece kendisine özel olmasını gerçekten çok komik bir şeye, saçının bir teline bağlıyor. Osman Bey, Esin Hanım saçının telini herkese gösterebilir ama ondan başka kaç kişi sizin için "Ona ömrümden ömür veririm" der? Bence fazlasını aramayın. Aşkı saç teline bağlayan Osman Bey! "Zorunluluk hem tragedya, hem komedya üretir. Ya öptüğünüz ya da başınızı çarptığınız şeydir" der John Berger. Bazı insanlar böyledir, trajedileri öpücüklerle ehlileştirir; üzerlerine gelen alev toplarını havai fişek yapıp gökyüzünü şenlendirir. Buket Aşçı, bir tahlille öğrendi böbreklerinin iflas ettiğini ve de o gün tüm hayatı değişti. Ameliyatlar, korkular, hastane hastane dolaşmalar. O emek verdi, şansı da emeğinin hakkını... Buket, organ nakliyle canına can kattı. Ancak böyle yoğun bir travma atlatan pek çok kişi gibi "kötü günleri" unutmak adına kaçıp gitmedi Gazeteci Buket. Önce bir yazı dizisiyle "organ nakli" konusunda insanları bilinçlendirme adına en güzel yazıları yazdı, en iyi röportajları yaptı. Ve şimdi Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezi müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş ile Türkiye'de böbrek nakli konusunda yeni bir dönem başlatacak "99 Sayfada Böbrek Nakli" adlı bir kitap çıkardı. Bazı şeyler "tehlike anında cam kırılınca" kullanılır ama sonunda hayat kurtarır. Bu kitap da bir trajediyi öpücüğe dönüştürebilir. 99 soruda hayat kurtarılır Radikal Kitap geçtiğimiz günlerde birçok yazara, oyuncuya, müzisyene, gazeteciye sordu "Sizce 2007'nin en iyi kitabı neydi?" diye.. Herkes "iyi"yi tarif etti. İhsan Oktay Anar'ın "Suskunları"ı ise açık ara öndeydi. Bilginize... 2007'nin en iyi kitabı