Pandemi sürecinde bildiğimizi sandığımız onlarca bilgiyle yeniden yüzleştik. Birçok şey öğrenme fırsatımız oldu. Ama sanırım en şaşırtıcısı, pek dikkat etmediğimiz sağlık personeli kalitemiz ve sağlık altyapımızın ne kadar güçlü olduğuydu... Beyaz formalarıyla, neredeyse bir milli takım gibi dünya çapında ezici galibiyetlere imza attılar.
Bu duruma ulaşılırken hem özel sektör hem de Sağlık Bakanlığı ciddi yatırımlarda bulundu ve bugün Türkiye, dünyadaki sağlık turizmi merkezlerinden biri haline geldi. 2023 yılında sağlık turizmi kapsamında 1.5 milyon yabancının ülkemize gelip tedavi olması bekleniyor. Ekonomimize katkısı yanında ülkemize sağladığı prestij tartışılamaz. Covid-19 süresiyle bu güven ve saygınlık daha da katlandı; sağlık turizmi yapan şirketler de pandemi sonrası süreç için son derece heyecanlı.
Bunlar olurken pek dikkat çekmeyen, tüm dünyada uygulanıp henüz Türkiye’de yapılamayan bir tedavi var ‘protonterapi’. Bunun için yurt dışından başvuranlara “Bizde yok” demek bir yana, her yıl en az 100-150 hastamızı tedavi için yurt dışındaki proton merkezlerine gönderiyoruz. Sağlık Bakanlığı tarafından, bu her hasta için ödenen rakam ise Avrupa ülkeleri için 75-100 bin euro civarında. ABD için de bu rakamları ikiyle çarpabilirsiniz. Kendi imkanlarıyla gidebilen bir grup hastayı dahil etmiyorum.
Uygulama şekli
Peki nedir bu protonterapi? Radyoterapinin bir uygulama şeklidir. Konvansiyonel radyoterapiye üstünlüğü ise normal dokuda daha az yan etki ve az
akut yan etki avantajıyla, tedaviye ara verilme ihtimalini azaltarak, radyoterapiyle eş zamanlı kemoterapi kullanımına olanak sağlayabilmesidir.
Radyoterapinin etkinliğini artırır, geç etkilerini azaltarak da hayat kalitesinin stabil kalmasını sağlar. Bu yan etkilerin azalması önemli, çünkü doz artımına duyarlı tümörlerde daha yüksek doza çıkabilme olanağı sağlanır ve hem lokal kontrol hem de yaşam süresi artar.
Birkaç yıl öncesine kadar protonterapi merkezlerinin sayısı son derece azdı ve konvansiyonel yöntemlerle tedavi edilemeyecek hastalara ve çocuklara öncelik verilmekteydi. Kafa tabanında görme yolu, beyin sapı gibi kritik organların çevresine yerleşmiş kordoma ve kondrosarkoma tümörlerinde ya da spinal kordun etrafına yerleşmiş sarkomlarda, çevredeki riskli organları fotona göre daha iyi koruyarak yüksek dozla tedaviye olanak sağlaması, bu tür bir öncelikli hasta profili oluşturmamıza neden oluyordu.Artan merkez sayılarıyla daha çok tercih edilen protonterapi, uygulama alanı bulduğu hemen tüm beyin tümörlerinde, baş boyun, meme, prostat, akciğer, osefagus, hepatik tümörlerde, yumuşak doku ve kemik sarkomlarında kullanılıyor. Lokal kontrol ve sağ kalım oranları geleneksel radyoterapiyle neredeyse eşit ama protonterapinin yan etki performansı çok daha az.
Pediatrik hastalar
Protonterapinin en çok önem kazandığı grup hiç şüphesiz ki, pediatrik tümörlerdir. Konvansiyonel yöntemlerle verilen düşük doz tedavinin bile çocuk gelişimini olumsuz yönde etkilemesi ve ikincil kanser riskinin yetişkin hastalara göre daha görünür olması, protonterapiyi pediatrik hastalarda son derece gerekli hale getirmektedir. Danimarka ve Hollanda başta olmak üzere bazı kuzey ülkelerinde çocukluk çağı kanserlerinin istisnasız hepsi proton ile tedavi edilmektedir (Proton merkezlerinin olmadığı yıllarda da ulusal bir program dahilinde tüm pediatrik hastalar yurt dışına gönderiliyordu).
Protonun modern tıpta ilk kullanımı ise, 1973 yılında halen günümüzde de en önemli protonterapi merkezlerinden biri olan Harvard Siklotron Laboratuvarı’dır. O günden beri tüm dünyada faaliyette olan yaklaşık 80 merkezde, 2017 yıl sonu itibarıyla 170 bin civarında hastanın tedavi edildiği bildirilmiştir.
Daha fazla ve detaylı bilgiyi ‘50 SORUDA KANSER’ kitabında bulabilirsiniz. www.berrinpehlivan.com
Ülkemizde olmayışının sebebi
Onlarca avantaja rağmen protonterapinin henüz ülkemizde olmayışının sebebi, tahmin ettiğiniz gibi maliyeti. Proton ilk etapta yatırım ve işletme maliyeti sebebiyle daha pahalı bir tedavi olarak karşımıza çıksa da orta-uzun vadede bakıp, hastaların süreçlerini gözlediğimizde sağlık harcamalarını azaltmakta. Hayat kalitesindeki artış, tedavi sonrası destek tedavinin kolaylığı ve gözlem süresinin azalması bu yöntemi oldukça ekonomik bir hale getirebiliyor. Devletimiz uzun vadeli düşünmeyi seviyor, dikkatin biraz olsun bu yöne evrilmesi, yurt dışındaki proton merkezlerine tedaviye gönderilen hastaların ve harcanan rakamların gözden geçirilmesi, kendi merkezimizi kurma konusunda motive olmamıza yetecektir diye düşünüyorum.
Dünyada kurulum aşamasında 14, faaliyete geçmesi planlanan 21 protonterapi merkezi var. Sadece bu rakamlar bile ilgiyi ve faydacı potansiyeli göstermeye yeter. Projesi imzalanan ülkeler arasında Gürcistan ve Mısır gibi ülkeler varken bu konuda daha umutlu, hızlı ve rekabetçi olacağımızı düşünmem hayal değil. İnsanlar bilime, bilim insanlığa fayda sağlamaya devam ediyor. Umut etmekten ve çaba göstermekten bir an bile uzaklaşmayın. Sağlıkla ve biraz daha evde kalın...