BP Klinik bünyesinde Onko-Psikoloji alanında çalışan Murat Koç, “Kanser hastalarının karşılaşabileceği sorunlar açısından şu konu gayet açık: Ortaya çıkan ruhsal sıkıntılar çok yaygın ve profesyonel mücadele net bir ihtiyaç”
Bu haftaki konuğum Psikolog Murat Koç. Farklı lisans eğitimleri, farklı kentler, iklimler ve ülkelerden deneyimleri var. Eskişehir’de tamamladığı orta öğreniminin ardından önce Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği, sonrasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde okudu. Koç, 1997 yılında mezuniyetinin hemen ardından Finlandiya’ya giderek, eğitimine Helsinki Teknoloji Üniversitesi’nde (Aalto University) devam etti.
2005’te yeniden İstanbul’a dönerek uzman psikolog olarak çalışmaya başlayan Koç, işini, herkesin kaliteli, formda ve stressiz bir yaşam sürdürebilmesi için gerçekleştirdiği, zihinsel bir yol arkadaşlığı olarak tanımlıyor. Murat Koç, BP Klinik bünyesinde Onko-Psikoloji alanında çalışıyor.
- Son yıllarda daha çok terminolojimize giren psiko-onkoloji nedir? Kanserle bütünleşen bu terimin etki alanını anlatır mısınız?
Psiko-onkoloji, psikoloji, tıp, psikiyatri ve sosyoloji alanlarını içeren disiplinler arası bir bilimdir. Sadece kanser hastalarının değerlendirilmesi ve tedavisi alanlarında değil, aynı zamanda hasta yakınlarına ve sağlık personeline desteği de kapsar. Hastalara optimal fayda sağlamak için, psikoloğun rahatsızlığın yönleri, prognozu, onkolojik tedavisi ve yan etkileri hakkında bilgiye sahip olması gerekir.
Kanser hastalarının karşılaşabileceği sorunlar açısından şu konu gayet açık: Ortaya çıkan ruhsal sıkıntılar çok yaygın ve profesyonel mücadele net bir ihtiyaç. Almanya Freiburg Üniversitesi’nde meme kanseri hastalarında, anksiyete ve depresyon oluşumu ve yaşam kalitesi konusunda bir çalışma yapıldı. Araştırma, hastaların yüzde 8.7’sinin depresyonda olduğunu ve yüzde 21.1’inin klinik olarak anksiyete semptomları gösterdiğini ortaya çıkardı.
Başka bir çalışmada, radyasyon tedavisi gören hastaların yüzde 15’inde depresyon bulgularına rastlandı. Bunların yüzde 58’i hafif, yüzde 32’si orta ve yüzde 10’u şiddetli depresyon vakaları. Japonya’da yapılan bir tarama çalışmasında ise, psikolojik konsültasyona sevk edilen kanser hastalarına konulan tanılar analiz edildi. Yaygın durumlar, uyum bozuklukları yüzde 34, deliryum yüzde 17 ve majör depresyon yüzde 14 biçiminde sıralanıyor. Ayrıca tedavinin ardından uzun süre devam edebilen, hatta daha da kötüleşebilen travma sonrası stres bozukluğu görüldüğünü ortaya çıkaran araştırmalar da mevcut.
- Genel hastalıkların ve yine özel olarak kanser hastalarının tedavisinde, beden ile ruh arasında bir ilişkinin öneminden bahsedilmekte. Bunu nasıl
yorumluyorsunuz?
Duygularımız sağlığımızı ve iyileşmemizi önemli ölçüde etkiler. Sağlığımız üzerinde
önemli rolü olan inançla, davranış ve duygularımızı revize edebilir, değiştirebiliriz. Bunları yeniden biçimlendirmenin yollarını kolayca öğrenebilir ve öğretebiliriz. Duygularımız, bağışıklık sistemimiz ve vücudumuzun diğer iyileştirme sistemleri üzerinde de itici bir güce sahiptir.
- Aslında bütünsel bir yaklaşımdan bahsediyorsunuz.
Evet. Her bireyi, aileyi, topluluğu veya kültürü belirli ihtiyaçlarını ve yatkınlıklarını anlayacak bir odaklanmayla tüm yönleriyle bütünsel iyileşme bağlamında ele almalıyız. Fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal sağlığımız ve uyum yönünde ilerlememize yardımcı olan içgüdüsel (genetik, içsel) eğilimlere ve yeteneklere sahibiz.
Bu yetenekler, çeşitli teknikler ve yöntemler aracılığıyla geliştirilebilir ve güçlendirilebilir. Sonuç daha iyi uyum, iyileştirilmiş yaşam kalitesi, hastalığı anlama ve iyileştirme üzerinde önemli bir gelişim, ölümün daha iyi anlaşılması, daha az acı ve korku hissidir.
Psikolojik evreleri
- Kanser hastalığının gelişimine psikolojik açıdan baktığımızda karşımıza çıkan süreçler var mı?
Her vaka, hasta özelinde ele alınması gereken bir haritayı barındırsa da, şok, inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme en genel geçer sıralamayı oluşturuyor.
İnkar evresi: İlk aşamada en yaygın tepki şok ve inanmamadır. Gerçeğin hemen inkarı; çoğu kez katlanamayan bazı hastalar için kaygı, panik ve çaresizlik duygularına karşı bir savunmadır. Bu nedenle çoğu hastanın psikolojik açıdan önceden hazırlanması ve sosyal-duygusal desteklerin sağlanarak rahatsızlığın yavaş yavaş söylenmesi daha doğru olabilir.
Öfke, kızgınlık evresi: Hastanın kızgınlık ve isyanını ifade edememesi, depresyon gelişim riskini artırır. Bu dönemde kaygı, yemeden-içmeden kesilme, dikkat dağınıklığı, huzursuzluk gibi durumlar normaldir. “Neden ben?” biçiminde hiddetlenmeler ve isyan duyguları görülür.
Pazarlık evresi: Bu evrede hasta yavaş yavaş kendine inanmaya başlar ve daha güçlü hisseder. “Kanseri yeneceğim!” gibi cümleler kullanır. Bu inanç ile birlikte tedaviye uyum ve adaptasyonda artış gözlemlenir.
Depresyon evresi: Pazarlık evresinde hissettikleri öz güven sonrasında hastalığın tamamen ortadan kalkmasının düşündükleri kadar kolay olmadığının farkına varırlar. Bu farkındalık sonrasında ani bir düşüş yaşayabilirler. Ancak bu durum herkes için geçerli değildir.
Kabullenme evresi: Depresyon evresinden sonra genellikle bir toparlanma ve dik durma düşüncesi oluşur. Kişi hastalığını kabullenmeye başlar. Daha pozitif ve umut dolu bir ruh haline bürünürler. Kanser hastalarının psikolojik açıdan doğru değerlendirilmesinin kısa yolları ve formülleri yoktur. Birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır.
Sevgili Murat Koç, bu mecrada iletmeye çalıştığımız birçok noktayı doğruladığın bu duru ve net bilgiler için teşekkürler. Bilgili, maskeli, sağlıklı ve mutlu kalın.