Cehalet kadar kötü bir şey cinsel ayrım yapar da, kanser ondan geri kalır mı? Kanser daha az kötü olsa da cehaletle yarışmayı bırakmıyor... Bir doktor olarak bir kadına meme kanseri olduğunu açıkladığınızda, size “Mememi alın ve beni bu hastalıktan kurtarın” der. Bir benzeri, bir erkeğe prostat kanseri olduğunu açıkladığınızda ilk sorduğu ya da soramayıp kızaran bir yüzle ifade ettiği şey, cinsel hayatının devam edip etmeyeceği olacaktır...
Yanı sıra, “Cinselliğimi kaybedeceksem öleyim” anlamında peşi sıra gelen tepkileri, hemen her yaş ve sosyo-kültürel düzeydeki erkek hastalarda görmek mümkün. Maalesef, erkeklerdeki kanser vakalarıyla kadınlarda görülen vakalar arasındaki fark, biraz da karikatürize ettiğimiz bu durumla kalmıyor. Mesela 2017 yılında yayınlanan bir çalışmada, kanserin erkeklerde yüzde 20 daha fazla görüldüğü, kayıp oranının da kadınlardan yüzde 40 daha fazla olduğu rapor ediliyor.
Malum kadın mağduriyetlerinin ayyuka çıktığı günümüzde, kadınlara gücü yetmeyen bir kanser kaldı diye üzülsem mi, sevinsem mi bilemedim. Cinsiyet farklılıkları, genetik ve moleküler düzeyde kanser duyarlılığını etkiliyor ama sanki kadınların her zaman olduğu gibi bu durumda da daha komplike olabildiğini eklemek zorundayım; aynı vakada aynı ilaca gösterilen reaksiyonlar bile kadınlarda bir nebze de olsa fazla görülüyor. Bir kadına yakışan da çok basit, düz olmamak zaten...
Hormonal ve genetik farklılıklar
Artan kanıtlar bize gösteriyor ki, her iki cins arasındaki moleküler, hormonal ve genetik farklılıklar, sadece hastalığın gidişatını değil, değişik kanser tiplerinin görülme sıklığını da etkiliyor. Akciğer, mide, karaciğer, mesane ve kolorektal kanserler erkeklerde daha sık görülürken, tiroid kanseri insidansı bu kez kadınlarda daha fazla rastlanıyor. Lösemiler de erkekler daha fazla teşhisle ön sıralarda seyrederken, kadında meme ve yumurtalık, erkekte prostat, testis ve penis gibi cinsiyete özel kanserler olabiliyor. Yine erkeklerde çok az da olsa meme kanserini görebiliyoruz. Kolorektal kanserli hastalarda, kadınlar sağ taraflı malignite geliştirirken, erkekler rahatsızlığı daha çok sol tarafta yaşıyor. Sağ taraflı kolon kanseri, sol taraflı hastalığa kıyasla daha agresif bir kanserle ilişkilidir. Yerleşimdeki eşitsizliğin nedeni, erkekler ve kadınlar arasındaki östrojen seviyesindeki farklılıklardan kaynaklanıyor olabilir.
Kanser kaynaklı kayıpların, erkeklerde kadınlardan daha fazla olduğu bildiriliyor. Özellikle kanser ölümlerinin önde gelen nedenleri olan akciğer, kolorektal ve mide kanserleri erkeklerde kadınlara göre daha yüksek kayıplara neden oluyor. Prostat kanseri gibi erkeklere özgü kanserler de, kanserden ölüm sebeplerinin başında gelebiliyor.
Yine ösofagus, karaciğer ve mesane kanseri ile ilişkili kayıpların erkeklerde daha yüksek olduğunu, en agresif cilt tümörlerinden olan melanomdan ölümlerin de erkeklerde, kadınlara oranla yüzde 34 daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Önceden akciğer kanseri, sigara alışkanlığının daha yoğun olması sebebiyle erkeklerde daha fazla görülüyordu. Ancak sigara içme oranlarının azalması, erken teşhisteki ilerlemeler ve daha etkin tedavilerin kullanılması sebebiyle akciğer kanserine bağlı kayıplar her iki cinste de azaldı. Yine aynı şekilde Helicobacter pylori enfeksiyonunun kontrolü ve daha iyi gıda koruma yöntemleri, her iki cinste de mide kanserine bağlı kayıpların düşmesine neden oldu.
Kimler hep bir adım önde?
Hormonsal, genetik ve cinsel farklılıklar gibi değiştiremeyeceğimiz etkenleri bir kenara bırakıp, zor da olsa değiştirebileceklerimize bakalım.
Tanı ve tedavi sırasında söylenilenleri titizlikte uygulama konusunda da kadınlar hep bir adım önde. Erkekler bunu düşünmeli derim. Şahsi bir yöntem olarak, bir erkek hastamız geldiğinde hemen eşinin durumunu da analiz etmeye çalışırım. Çünkü artık biliyorum ki; söylenilenleri uygulayacak ya da uygulattıracak genelde hanımefendi oluyor. Yani karısının uyumu eşittir hastanın uyumu. Kadın hastalar içinse durum daima biraz daha katmanlı olabiliyor; özellikle sorunlu bir evlilik varsa, bu dönemde kocaların terk etme süreci hızlanabiliyor. Erkeklerin kanser karşısındaki zayıflığı, yani hastalığın daha kötü gitmesi, duygusal durumlarında da kendini gösteriyor. Başta saydığımız kadın lehine istatistiklerin tamamında değilse de büyük bölümünde, kadınların süreci götürme konusundaki tutumları kanserlerin kadınlarda daha iyi seyretmesine sebep olabilir. Kısaca ister hastalık öncesi, ister hastalık sürecinde daha sağlıklı olmamız, yaşamın kendisine ve şartlara uyuma dayanıyor. Hatta doğa bugünlerde bizleri, söz konusu uyum ve armoni içinde yaşayamadığımız için cezalandırıyor. Bilginin, bilimin ve faydası ispatlı yasaların gölgesinde, güvenli ve sağlıkla kalın...