Bilim tarihi, bir icadı ya da yeniliği ilk ortaya koyanla; ciddi sorular soran, derinlemesine araştıran, üzerine ekleyerek geliştiren ve faydalı olmasına çaba gösteren ikinci isim veya isimleri hep adil onurlandırmıştır. Bu yüzden bir yenilikle karşılaştığımda, hemen kabullenmek ya da reddetmek yerine, en az ona harcanan emek kadar bir çabayla, tüm olasılıkları gözden geçirmek isterim. O ana kadar olan deneyim ve bilgimle değerlendirmeyi tercih etmem. Telefonun icadında “Tanrı aşkına bunu kim, neden kullanmak istesin ki?” diyen ABD başkanı veya “Bu rekabetten atlar galip çıkar; otomobil geçici bir heves olabilir” biçiminde salvolar yapan Alman imparatoru durumuna düşmek istemem. Çünkü bilim tarihi, kim olursanız olun, bunları yazmakta da adil davranır. “Louis Pasteur’ün hastalık yapan organizmalar (mikrop) teorisi saçma bir kurgudur” diyen profesör Pachet’e davrandığı gibi...
Bugünlerde C vitamini, kanser ve Covid-19 ilişkisi, agresif kabuller veya retlerle tartışılıyor. Gelin, meseleye kişisellik tuzağına düşmeden, bilimsel veriler ve haberler açısından bir göz atalım...
Diğer adıyla askorbik asit, esansiyel bir vitamindir. Vücut kendi başına üretemez ancak günlük ihtiyacımız olan 75-90 mg’ı, sebze ve meyvelerden kolayca alınabilir. Yeterli tüketilmediğinde ve kandaki değeri düştüğünde ise, Skorbit hastalığı oluşur. Vitamin C, bu mikromolar dozlarında olduğunda antioksidandır. Yani bir elektronunu oksijen radikallerine verip, kanser oluşturma dahil vücuda vereceği birçok tehlikeyi engeller. Plazmada milimolar dozlara ulaşma durumunda ise, tam tersi pro-oksidan rolü başlar, ancak bunun için damardan yüksek doz (kilograma 1 gr. gibi) verilmesi gerekir ki; bu dozlara bundan sonra farmakolojik Vitamin C deriz. Oksidasyondaki rolünün yanı sıra demir metabolizmasında da rolü vardır; demirin sentezini ve bağırsaklardan emilimini artırır. Ayrıca birçok enzimatik reaksiyonda kolaylaştırıcı (kofaktör) molekül olarak yer alır. Bu enzimler kollajen sentezi, karnitin sentezi, kalıtım materyalimiz DNA ve RNA’nın birçok reaksiyonunda görev üstlenir. Kısacası, vücuttaki birçok biyolojik işleyişte bulunur.
Anti kanser mekanizması
Son yıllarda sayıları giderek artan birçok çalışma, C vitamininin plazmada mikromolar dozajından milimolar dozlara ulaştığında kanser hücrelerini öldürücü etkisi olduğunu gösterdi. Normal hücreler etkilenmezken, tümör hücrelerinin C vitaminine hassas olduğu yönünde bazı mekanizmalar tanımlandı; oksidasyondaki etkilerinin yanı sıra gen ifadelerini düzenleme, oksijensiz kalan tümör hücrelerinin ortama adaptasyon için salgıladığı HIF1’in etkinliğini azaltma, tümör hücrelerinin demir metabolizmasını bozması gibi...
Vitamin C ile ilgili ilk çalışmalar, hep kafa karıştırıcıydı. İlacın damardan ve ağızdan uygulandığı araştırmaların birinde, son dönem kanser hastalarının yaşam süresinin uzadığı kaydedildi, ancak daha sonra yayınlanan çalışmalarda C vitamini ağızdan uygulandı ve bir yararının olmadığı kaydedildi. Anlaşılan o ki; uygulama şekli ve plazmada ulaştığı konsantrasyon, tümöre karşı etkisinde oldukça önemli. Plazmada etkin dozlara ulaşması için yüksek dozda ve damardan uygulanması gerekiyor, ağızdan alınarak bu konsantrasyonlara ulaşmak mümkün değil.
Covid-19 tedavisinde de gündeme geldi
Yüksek doz C vitamini herkese uyacak tek bir reçete değil; en kritik noktalardan biri, ağızdan alınması ile damardan verilmesi arasındaki farkları kavramak.
Yine dünyada kabul gören durum; eşit miktarlarda verilse bile ağızdan alınan yöntemle, plazmada kanser hücrelerini öldürecek doza ulaşmıyor, yeterli miktar için damardan uygulama şart. Tümör biyolojisi hakkında artan bilgimiz ve C vitamininin giderek daha iyi anlaşılan farmakokinetiği ile çok sayıda Faz I/II çalışması yürütülmektedir. Yumurtalık, beyin, prostat ve akciğer kanserlerinde tek başına ya da radyoterapi ve kemoterapilerle birlikte kullanımı denenmekte, sonuçları beklenmektedir. Ama tümör biyolojisi ve farmakokinetiği hakkındaki bilgilerimiz, C vitaminine pozitif yaklaşımımıza sebep oluyor. Ayrıca yeterince güçlü bir şekilde uygulandığında çok ciddi bir yan etkisi yok; uzun süre kullanımında böbrek taşı oluşumu ve kandaki bazı mineral değerleri düşürme ihtimali olsa da, kan düzeylerinin sürekli kontrol edilerek verilmesi ve telafisi konusunda tedavilerle bu durum bertaraf edilebilir.
Vitamin C konusu, onkoloji dünyasında gergin tartışmalarla sürerken Covid-19 tedavisinde de gündeme geldi ve çalışmalar özellikle yoğun bakım süresinde hastalara fayda sağladığını gösteriyor. Bu arada Sağlık Bakanlığımızın kılavuzunda da tedavi önerileri arasında yer alıyor ve hatta vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Plazma konsantrasyonu ve uygulama şeklinin önemi, hücre metabolizmasında ve tümör biyolojisindeki rolü tüm dünyada bu kadar net anlaşılmışken radikal bir karşı çıkışı anlamakta zorlanıyorum. Hepimizin bilimsel sınırlara, açıklamalara saygı duyan iyi niyetli çıkışlara ve yaklaşımlara ihtiyacımız var.
Birbirimizi daha çok dinleyelim, sağlıkla ve keyifle evde kalmaya devam edelim.