İnsanın kendisiyle ilgili tutkusu ve merakı muhtemelen su ile başladı! Uygun ışığa sahip bir ortamda, suya ilk eğildiği ve yansımasıyla yüz yüze geldiği o ilk anda. Günümüzde Narsis için anlatılan o kendisiyle yüzleşme ve aşık olma hikayesini, yani o ilkel selfie anını, hepimizin atası tek tek yaşadı. O günün teknoloji ve görsel deneyim seviyesi o kadar azdı ki çok şaşırdı. Muhtemelen onun kendisi olduğunu bile düşünmedi. Bugünün görsel deneyimi o kadar fazla ki aynada kendimizle yüzleşmeye hiç şaşırmıyoruz. Ama ben yine de görsel deneyim kapasitenizin üzerinde bir yüzleşme ve “Bu ben miyim?” diyeceğiniz sürpriz bir karşılaşma önerebilirim; genetik test.
Zerrelerinize kadar şaşırmak isterseniz zerrelerinizle yüzleşebilirsiniz.
Kendiniz hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyeceğinize hiç kuşkum yok; hangi hastalıklara yatkınlığınız var, hangi besinler size iyi gelir, kesinlikle kullanmamanız gereken bir ilaç var mı? Ya da hangi spora daha yatkınsınız? Bunların hepsini, aynaya bakmak kadar olmasa da çok basit testlerle öğrenmemiz mümkün.
Kanser araştırmasında kullanılıyor
Genetik testleri çok eskiden beri, Yeşilçam melodramlarının babalık testleriyle biliyoruz. Hamilelikte yapılan basit genetik testlere az çok hepimiz aşinayız. Günümüzde ise en çok kullandığımız alan yine kanser araştırmaları; özellikle bu hastalığın sık görüldüğü bir aile hikayemiz varsa “Bizim de yatkınlığımız var mı?” diye bu testleri yaptırabiliyoruz. Bazen standart kemoterapilere cevap vermeyen hastalarda oluşan genetik mutasyonları tespit edip, uygun ilacı bulmak amacıyla genetik testlere başvurabiliyoruz. Böylece kişinin ve tümörün genetik haritalaması yapılabiliyor ve tam hedefe yönelik ilaçlar bulunabiliyor.
2001 yılında İnsan Genom Projesi’nin ilk sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla, olay yeni bir boyut kazandı. Bu projeyle, DNA’mızdaki 3 milyar kadar baz çiftinin dizilimi ve bunların yüzde 2 ila 5’ini oluşturan genlerin yeri araştırıldı. Elde edilen veriler, DNA bilgisinin yüzde 99.9’unun, tüm insanlar için ‘ortak’ olduğunu ortaya koydu. Şaşırtan nokta ise, geriye kalan bu küçük farkın, birbirimizden bu kadar başkalaşmamıza yetmesiydi. Bu mikro fark sebebiyle bırakın hastalıklara farklı yatkınlıklar taşımayı, yediğimiz besinlere bile başka reaksiyonlar verdiğimiz ortaya çıktı.
Kötüler, bu mikro farklılık yüzünden ırkçı yaklaşımlarına devam ederken, iyiler de boş durmadı; iyilik yapmaya hiç değilse insanlık yararına çalışmaya devam ediyor.
Her birimiz benzersiziz
Kişiliklerimiz, alışkanlıklarımız, dış görünüşümüz farklı ve bu her birimizi çok özel, benzersiz ve tek kılıyor. Bu sebeple birimize iyi gelen, diğerimize iyi gelmiyor. Yani herkese uyan tek bir diyet yok. Herkese iyi gelen tek bir takviye vitamin yok, spor gibi iyi bir alışkanlık herkese iyi gelmeyebilir; genetik yapınız, yapmanız gereken sporu bile belirleyebilir. Siz bu bilgileri bir de çocukluk çağında elde ettiğinizi ve tüm yaşamınızı bu genetik yasalara uygun devam ettirdiğinizi düşünün. Harika olmaz mı?
Artık hastalıkların tedavi edilmesinden de önemli bir şey var, o da sağlıklı kalmak. Genetik testler tam da bu konuda yardımcı olabiliyor; bize neyin iyi, neyin kötü geldiğini bilerek beslenmek, spor yapmak ya da bize özel bir kanserojenden uzak kalmak bütün oyunu değiştirebilir.
Ama her ‘güzel’ gibi genetik testlerin de bir kusuru ya da hassasiyeti var; testlerin nasıl yorumlandığı konusu ve bu alandaki uzman sayısının çok fazla olmayışı. Bir başka sorun da pahalı olması. Her ikisi de çözülebilir. Ekonomik yanı, talebin artması, üniversitelerin yönlendirilmesi ve teşvik edilmesiyle çözülecektir. İlginçtir uzman yetişmesi de bu işleme bağlı olarak hallolacaktır.
Sonuçlar zaman alıyor
Bir meseleye odaklandığında son derece yaratıcı ve başarılı sonuçlar alacak bir insan kaynağımız olduğunu biliyoruz. Üstelik gerekli altyapının yeterli sayıda üniversitede olduğunu da biliyoruz ama yapılan testlerin büyük çoğunluğu Amerika veya Yunanistan’a gönderiliyor. Sonuçları görmek uzun zaman alıyor. Tümünü Türkiye’de yapıyor olmamız, hem ülkesel hem zamansal çok fazla kazanım sağlayacaktır. Hayatın kendisi gibi çok, sık ve güçlü biçimde talep edersek, sahip olabiliriz. Hem daha çok sağlıklı insana hem daha bilinçli bir geleceğe...
Bilgili, maskeli, sağlıklı ve mutlu kalın.