27 Temmuz ülkemizde ve bütün dünyada baş-boyun kanserleri farkındalığını artırmak için belirlenen bir gün.
Amerikan Baş Boyun Derneği’nin, Temmuz 2014’te New York’ta gerçekleştirdiği baş-boyun cerrahisi ve onkoloji alanındaki en büyük konferans olma özelliğini taşıyan ‘Uluslararası Baş ve Boyun Onkoloji Dernekleri Federasyonu (IFHNOS)’, 2014 yılındaki ‘5. Dünya Kongresi’nde 27 Temmuz’u Baş Boyun Kanserleri Günü olarak ilan etti. O zamandan beri de ülkemizde ve dünyada bu konudaki farkındalığı artırmak amacıyla anılıyor.
Bu küresel farkındalığın tarih kararının alındığı o toplantıda ülkemizi temsilen bulunuyordum ve kongrenin açılış konuşmasını dil kökü kanseri tanısı ardından kemoradyoterapiyle tedavi edilen ünlü aktör Michael Douglas gerçekleştirmişti.
Baş-boyun en sık görülen kanserler arasında önemli bir sıralamaya sahip değil, en ölümcül türlerden biri olduğunu söylemek de zor. Ancak etkilediği birçok hayati fonksiyonun yanı sıra, gözle görülebilir, elle hissedilebilir yerleşimi sebebiyle, özellikle ileri evrelerde yakalanması durumunda hastayı fiziksel görünüm ve fonksiyon anlamında ciddi şekillerde etkileyebilecek bir tümör. Amerika kaynaklı Kanser İstatistikleri’ne göre, görülme sıklığı açısından altıncı sırada; bu durum, alkol tüketiminin daha fazla olmasından ve en
önemlisi de yüksek HPV prevelansından kaynaklanıyor. Türkiye’de kadınlarda tiroid kanserleri görülme sıklığı açısından ikinci sırada, erkeklerde ise tiroid kanseri sıklığı sekiz, larinks ise dokuzuncu sırada. Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de HPV görülme sıklığını yüzde 2.9 olarak açıkladı. Avrupa ve Amerika’da ise bu oran çok daha yüksek. Bu da baş-boyun kanserlerinin Amerika ve Avrupa’da niye daha fazla rastlandığını büyük oranda açıklıyor. Sigara ve alkolsüz yaşam, hijyenik bir ağız kanserden korur.
Sigara önemli etken
Sigara baş-boyun kanserleri için oldukça önemli etken. Özellikle de larinks dediğimiz ses telleri kanserine sebep oluyor. Sigara, alkol ve HPV en önemli üç sebep olarak sıralansa da, sürekli tahrişe maruz kalan ağız içi veya boğaz da ikincil etkenler olarak sayılabilir. Geçmeyen bir yarayı, inmeyen şişlikleri, ses kısıklığı gibi durumları, mutlaka kanser açısından değerlendirmek gerekiyor. Ağız içi hijyen; dişlerin sık sık fırçalanması, ağız temizleme suları kullanılması, yılda bir kez düzenli diş kontrolü ve ağız içinde tahrişe sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması bu kanserlerden korunmada çok önemli. HPV aşısının kadın genital kanserleri üzerinde gösterdiği koruyucu etkiyi, baş-boyun kanserlerinde de gösterebileceği tahmin edilse de, bilimsel olarak bu durumun geçerliliğini gösteren bir çalışma henüz bulunmamaktadır.
Sağduyulu bir özenle, özellikle boyun bölgesindeki şişliklere karşı dikkatli olmamız, geçmeyen boğaz hassasiyeti, ses kısıklığı, kulak ve burun tıkanıklığı, işitme kaybı, koku alma eksikliği gibi durumlarda duyarlı olmamız gerekiyor.
Düzenli takipler hayati olabilir
Bu kadar hayati fonksiyon bir arada ve hastanın hayat kalitesi söz konusu olduğunda, bu türde de hemen hepsi gibi çözümlerin multidisipliner olması şart. Cerrahi yöntem, özellikle erken evrede bir seçenek. Ancak fonksiyon kaybının söz konusu olabileceği durumlarda, radyoterapi veya organ koruyucu yaklaşımın bir parçası olarak radyokemoterapi, çok daha iyi bir tercih. Erken teşhis durumunda daha sade yöntem ve tedavilerle bertaraf etmek mümkün olsa da hastalığın ilerlediği durumlar, tedaviyi daha kompleks hale getirebilir; bu sonrasındaki yaşam kalitesini sağlamak anlamında faydalı bir tutum olacaktır. Tedavi süreci bittikten sonra da düzenli takiplerle olası bir nüksetmenin erkenden saptanması çok hayati olabilir. Hastalık peşinde değil de sağlıklı bir yaşamı sürdürme özeniyle kendinize ayıracağınız zamanların çoğalması dileğiyle. Sağlıkla kalın...