Ne zaman üniversite öğrencileriyle karşılaşsam, bana mutlaka “Abi yazmaya nası başladın yeaaa? Bide arqadş olark beni ekler misin lütfn :PPP” diye sorarlar. Onları genellikle bloklarım. Ancak yakın bir zamanda kendi kendime “Hakikaten, yazmaya nasıl başladım ben yahu!?” diye düşündüm. Sanırım yanıtı buldum da. Yazmaya şöyle başlamışım:
“Sevgili anneciğim 7.8.1984 babacığım, ağabeyciyim: sizleri Antalya’ya uğurladıktan sonra lelimle birlikte evimize geldik hepinizi çok özledim. Yakında sizlere kavuşacağım için çok sevinçliyim. Her gün parka gidyoruz günlerim iyi geçio...
biz hepimiz iyiyiz
ellerinizden öperim”
Okumayı TRT’de yayınlanan bir ‘Yetişkinler için okuma yazma kursu’ndan kendi kendime öğrendim. Verdiğim ilk eser 1984 Ağustos’unda, ilkokula başlamadan bir ay önce annemlere hitaben yazdığım bu mektup oldu (‘Geçio’ sözcüğüyle internet jargonunu ta 1984’te kavradığıma dikkat etmiş olacaksınız). Zamanında bu mektubu saklayan ve bana skenleyebilme imkanı veren anneme müteşekkirim.
Daha sonra ilkokul sıralarında ‘Tipor’ adını verdiğim bir çizgi roman karakteri yarattım. Tipor; Conan, Batman ve Kaptan Swing karışımı bir anti-kahramandı. Ortaokulda ise bir roman yazdım. Konusu Da Vinci Şifresi’ne benziyordu desem bana inanmazsınız. Lisede eşin dostun yıllık yazılarını, üniversitede ise Ekşi Sözlük entirileri yazdım (Bu arada Kerem Alışık’ın ‘Biyografi’ adlı bir şiiri var. Son birkaç mısrası şöyle: “Alışmaya çalışırken babasızlığa / Ünal Küpeli çıkmış karşıma / Önayak olmuş bana / Oyunculuğa başlamışım anamın ısrarıyla...”). Sonra Okan Bayülgen çıkmış karşıma, önayak olmuş bana ahahaha ay özür dilerim.
Şimdi, bugün, tam burada senin karşındayım Milliyet Cadde okuru. En azından yazmaya nasıl devam edeceğimi birlikte göreceğiz.
Emeğine, yüreğine, bileğine sağlık.
Dostça kal.
DiZiLERDEKi YÜZ iFADELERiNiN BiLiMSEL TAKSONOMiSi
Türk dizilerindeki, dolayısıyla Türk oyunculuğundaki gelişme göz kamaştırıcı. Alt dudağı “mmi mmi” diye titrettirici. Bence hepimiz bunun farkındayız. Belki de tek problem, Türkiye’ye özgü bu oyunculuk ekolünün henüz akademik düzeyde tanımlanmamış olmasıydı. Stanislavski kitapları karıştırdım, ve ilgilenen herkes için Türk dizi oyunculuğunu en kaba hatlarıyla bir sisteme oturtmaya çalıştım:
KANLI İSHAL BAKIŞI
(DISANTERIOUS LOOK)
Genellikle maço erkek canlandıran aktörlerin tercihi. Kanlı ishal olanlarımız bilir; klozette otururken bir an gelir ki gözler sonsuzluğa kilitlenmişken dudaklar ipince bir çizgi haline gelir. Ve bu ifadeyi genellikle diyaframdan gelen bir böğürtü takip eder. Verimli ve basit bir tekniktir. Sevgiliye tecavüz, ben seni aldattım ya da abi çocuğunuzu kaçırmışlar sahnelerinde mükemmel sonuç verir.
OMUZ ÜZERİNDEN HIZLI SPİN
Karşı cinsle dramatik bir konuşma yaparken, küçücük bir odanın içinde dakikalarca Karagöz ve Hacivat gibi birbirimize bakamayacağımız için, oyunculardan biri diğerine sırtını döner. Duvardaki çirkin ferforjeleri izlemekten sıkıldığımız anda ise aniden omuz üstü spin hareketini yapmamız gerekir. Müzik bu anda “RAAA Nİİİ” diye yükselerek sizi destekler. Spinlerin en makbulü, saçı çok jölelenmiş erkek oyuncunun perçemindeki minik vibrasyondan anlaşılır.
YÖRÜK ÖFKESİ
(BARBARIAN RAGE)
Kıvanç Tatlıtuğ’un otomobilde dellendiği sahnede üst noktasına erişmiş bir metottur. Ağızdan baloncuklar halinde çıkan çığlıkların her birinin diğerinden farklı olması esastır. AIIAOOIA! EAAI? ÖÖE! ĞÖÖĞ! EEÖÖAIAA! şeklinde bir algoritma izlenmesi icap eder. Yurtdışında böyle sahnelerde direksiyon simidini ısıran ya da vites kolunu bütün bütün yutan aktörler vardır. Biz şimdilik hız kadranı yumruklama aşamasındaysak da, bence bu bile bir şey.
SUFLE ÖNCESİ RESESYON
Gerçek hayatta sufle almadığımız için, konuşma sırasının bize gelmesini beklerken kimi hareketler yaparız. Dudağımızı ısırırız, bonobo maymunu gibi yüzümüzü kaşır ya da parmaklarımızı çıtlatırız. Ancak dizilerde sufle almak bir görgü kuralı olduğu için oyuncu söze girmeden önceki üç saniyeyi mümkün olan en boş bakışla geçirmelidir. Şimdi bu paragrafı tersten okumaya çalışın. İşte bu bakıştan söz ediyorum (Bu numarayı Robert De Niro’dan öğrenmiştim)!
İNANDIRICILIK DİKLEŞMESİ
Çoğu aktörde gözlenebilir. Karizmatik bir öfke içinde bağırma sahnesi varsa, oyuncu gereğinden biraz daha fazla dikleşir. Normalde bulunduğu yamruk duruşa bir çeki düzen verir. Çünkü bilir ki, kendi sesi aslında mama isteyen yavru bir hamster kadar ince ve tizdir. Sahne bitince kabak kemane sesli aktör, yeri göğü inleten dublaj sanatçısına şükreder şekilde normalde döner.
Cemiyet haberleri
“Egzozumu kendim boyadım”
Dün, can dostum Hayko Cepkin’le beraberdim. “Abi,” dedim, “yarın Milliyet Cadde’ye başlıyorum. Bana bomba bir haber ver de herkesten önce ben duyurayım. Çünkü ben önemli ve erişilmez bir insan gibi olmalıyım” dedim. O da durur mu, yapıştırdı cevabı: “Yahu Azizcim, seni yıllardır tanırım, hiç söylemez olur muyum?” Gülüştük. Sahnede kollarına geçirdiği file çorabı çıkarmasına yardım ederken de fısıldadı: “Motorumun egzozunu kendim boyadım. Üstelik siyaha.”
Hayko’ya bu yaşanmışlık için çok teşekkür ederim. Ben üzerime düşeni yaptım. Sıra sende can dostum
HAFTANIN GÜLMECESİ
(Ahdım vardı; bir gün bir köşem olursa birçoklarının yaptığı şu haftanın gülmecesi ve günün sözü bölümlerini denemek istiyordum. Bugün sevgili patronum Çınar bana bu imkanı verdi. “Bi kerelik yap” dedi.)
Haftanın gülmecesi Ayşegül’den...
Adam eczaneye girmiş. Yahu asetat kalemi var mı demiş. Eczacı da “Beyefendi burası eczane” deyince adam çıkıp gitmiş. Ertesi gün yine gelmiş. Aseta....o hooo?! Bu muymuş abi haftanın gülmecesi. Gülmece nedir ayrıca ya?! Ben olmuşum gülmece. Bırak, kapat kutuyu burada.
HAFTANIN SÖZÜ
Avrupa Birliği’ne girince adam olmayız; adam olunca Avrupa Birliği’ne gireriz!
Bak, bu da olmadı. Duayeni yapınca böyle olmuyor işte. Bende şaşı durdu. Biz okuyamadık.
İyi günler.