27.03.2014 - 19:22 | Son Güncellenme:
Röportajın tamamı Hafta Sonu dergisinde.
Başarılı yönetmen Ferzan Özpetek, ‘Kemerlerinizi Bağlayın’ filminin galasından önce Feriye Sineması’nda Hafta Sonu dergisine konuştu.
O gün Berkin Elvan’ın cenazesi ve ardından yaşanan olaylar nedeniyle gündem çok yoğundu. Son dönemde Türkiye’de yaşanan toplumsal olaylardan hayli etkilendiği ve üzgün olduğu gözlenen Özpetek, “Birbirimize ‘seni seviyorum’ demek çok güzel bir şey ama bunu söylemiyoruz. Dürüst olamıyoruz. Korkuyor ve çekiniyoruz” diyor.
Filmin içeriğinden bahseder misiniz?
Yaptığımız film, büyük bir aşk hikayesi. ‘Büyük bir aşk’ derken; hem ikisinin arasında olan bir aşk hem de dostlukların aşkı. Çünkü aşkın bir tarafı yok. Biz de filmde bunu anlatmaya çalıştık.
Filminizin vermek istediği mesaj nedir?
Ben filmlerimde mesaj vermiyorum. Hayatımda hiçbir zaman mesaj vermek istemedim ama insanlara bir şeyleri anlatmak istedim. Ben duygularımı ve hayata bakışımı anlatıyorum.
Bu film için yola çıkmama, altı yıl önce başıma gelen bir olay neden oldu. Çok yakın arkadaşım iyi değildi, hastaydı. Onun için evde bir davet verdim. Bir ara “Sen hâlâ kocanla aynı yatakta mı yatıyorsun?” diye sordum. Sorulacak bir soru değildi bu tabii ki ama çok yakın olduğumuz için dönüp “Hâlâ benimle beraber olmak istiyor. Erkekler hiçbir şeyden iğrenmiyor” dedi gülerek...
Ben de filmi yaparken şunu düşündüm; yıllar geçmesine rağmen o insanı hâlâ tutkuyla arzu eder misiniz? Ben arkadaşımın kocasıyla bakışmasından çok etkilendim. Arkadaşım hasta ama adam ona hâlâ aşkla bakıyordu. Bu çok önemli ve güzel bir şey.
Anlatmak istediğiniz duyguyu izleyicilere nasıl bu kadar kuvvetli aktarıyorsunuz?
Bunu filmin bir sahnesinden örnekle anlatayım. Filmin iki kahramanı, birbirlerine çok aşıklar ama sevişmiyorlar. Gözleriyle sevişiyorlar. Motosiklette giderken kız, erkeğin kokusunu içine çekiyor. Bu, gerçek hayatta da böyledir. Bence birbirine çok aşık iki kişi, ilk aşamada yatmamalı. Gözleriyle bir şeyleri yaşamalılar. Aşk dediğimiz şey benim için cinsellikten ibaret değil. Cinsellik en son aşamada olmalı.
Ölümsüz aşka inanır mısınız?
Kesinlikle inanırım. Ölümsüz aşk sonunda ölümlü oluyor ama tabii ki ölümsüz aşk diye bir şey var (gülüyor).
OYUNCU SEÇiMiNE TiCARi BAKMAM
Filmde 13 yıllık bir geçiş var. Bu sahnelerde doğallığı nasıl yakaladınız?
Film 2000 yılında başlıyor ve belirli bir olay sonucu 2013 yılına gidiyoruz. 23-24 yaşında bir insan 13 yıl sonra kırışıklıklarla ne hale gelirse, ona dikkat etmeye çalıştık. Tek problem kiloydu. Onun için de yapımcıma “Filmin çekim-lerine bir ay ara verelim” dedim. O bir ay arada Francesco Arca, 13-14 kilo aldı. Kasia’nın tam bir diri İtalyan kadını gibi olmasını istedim. O da biraz kilo aldı.
Filmlerinizdeki oyuncu seçimlerini neye göre belirliyorsunuz?
Filmlerimdeki oyuncu seçimini tamamen role uygunluğuna göre belirliyorum. Mesela bu film, Francesco’nun ilk rolüydü. TV’deki reality show’lardan tanınıyor. Onu
orada görüp, tanıdım. Şimdi İtalya’da yeni bir dizide de oynamaya
başlayacak. Henüz yayınlanmadı ama çekimlerine başladılar.
Kasia ise bu rol için ilk düşündüğüm kişi. Hatta üç yıl önce ona anlattım bu filmi. Benim Türkiye’de tanınırlığım çok az. Ama İtalya’da o kadar tanınıyorum ki, istediğim oyuncuyu seçebiliyorum. Oyuncu seçimlerimde asla ticari olarak bakmıyorum. Bu zamana kadar böyle geldim, böyle de gider inşallah. Gitmezse de bırakırız.
ANNEMLE KONUŞURKEN BERKiN AKLIMA GELDi
‘Kemerlerinizi Bağlayın’a neden gala yapmadınız?
Yaşanan bu acı olaylarla birlikte sadece basın gösterimi yapma kararı aldım. Annem de bugünler-de çok iyi değil. Onu buraya geldiğimde sadece üç saat görebildim. Diğer işlerim dolayısıyla İtalya’ya dönmem gerekiyor. Annem şu anda 89 yaşında. Onu görmeye gittiğimde sigara içmek istedi, hatta bir tane de içti. Ama rahatsız ve durumu çok kötü. Anne-oğul ilişkisi çok başka. Açıkçası biraz buruk ve üzgünüm.
Ölüm çok kötü bir olay. Benim hep kafamda olan bir soru o; bir insanı kaybetmek, bir insanı bir daha görememek...
Annemle konuşurken Berkin Elvan aklıma geldi. Onun annesini düşündüm. Gerçekten çok üzücü bir durum. Sıralı ölüm diye bir şey var. Bu, ölümü bir yerde nazikleştiriyor. Onun olmaması çok zor ve kötü bir şey.