Bir süredir sosyal medyanın en çok konuşulan ismi, Öykü Baştaş...
Zira kendisi Gucci markasının defilesinde yürüyen ilk Türk model. Geçtiğimiz Milano Moda Haftası kapsamında oldukça gurur verici bir başarı elde etti Öykü. Sadece Gucci değil üstelik, daha birçok büyük markanın defilelerinde, çekimlerinde yer alıyor ve birçok global derginin sayfalarına yansıyor.
1997 doğumlu Baştaş, mimarlık eğitimi alıyor. Çağdaş sanata ilgisi olan, daha bu yaşta sınırları yok sayan ve ülkesinde başarı elde ettikten sonra yurt dışına açılmaktansa, adımlarını ilk dışarda atarak moda sektörüne girmiş bir model o. Tüm bunlar sosyal medyayı sallaması için yeterli aslında. Fakat oralarda çok konuşulma sebebi bu değildi.
Ne yazık ki güzellik diyince, kalıplaşmış kriterleri olan bir toplum haline geldik. Her fırsatta yazılarımda, paylaşımlarımda doğal, özgün ve gerçekçi olmak gerektiğini ifade ediyorum. Aslında bu bakış açısıyla daha birçok farklı konuda da yol kat edeceğimizi düşünüyorum. İşte bu düşüncemden bir kez daha emin oldum!
Ne güzelsin Öykü!
Öykü, kendine has bir güzelliğe sahip. Aşırı doğal, aşırı gerçek. Çok cool. Kendine olan güveni her fotoğrafından ve her halinden belli oluyor. Tam da bu yüzden ne istediğini biliyor. Hem eğitimine devam ediyor, hem de modellik kariyerini son derece başarılı bir şekilde ilerletiyor. İşte tam da bu yüzden, yapaylıktan sıkılan ve yeni yüzler arayışında olan moda dünyasına en tepeden giriş yapıyor.
Gucci podyumunda yürümek için her şeyi yapabilecek milyonlarca kız var. Fakat bunun için ne estetiğe, ne botoksa, ne mavi lense, ne 10 milyon takipçiye ne de torpile ihtiyaç var. Öykü bize bunu gösterdi. Bu bir Türk ve moda insanı olarak haykırmak istediğim bir konu.
Kendi sektörüm için konuşacak olursam -ki eminim ki diğer birçok sektörde de durum aynı- global bir bakış açısıyla ilerlediğinizde ve işinizi iyi yaptığınızda, gerçek ve doğal olduğunuzda başka bir şeye, torpile veya çarpık bir ilişkiye ihtiyacınız olmadan merdivenleri çıkabiliyorsunuz. Bunun için medyatik olmanıza da gerek yok üstelik. Fakat Türkiye’de işler biraz farklı ilerliyor. Özellikle modayı da içine alan görsel dünyada, medya sektöründe alkışlamak ve desteklemek için gereken tonla detay var. Tanışıklık, ilişkiler, torpil, toplumun kabul ettiği ölçüde kusursuz bir güzellik, magazinel bir yapı, milyonları bulan takipçiler...
Kıskançlık var, başarı elde etti diye selam vermemek var, bırakın desteği köstek olmak var. Neden böyle gerçekten? Şahsen uzun zamandır kafa yoruyorum, fakat bulamıyorum. Bu da bizim kültürümüz olmuş: Eleştirmek, yermek ve alkışlamamak.
Bu kültür her kademedeki insanı, sosyal medyadaki milyonları da sarmış durumda. Öykü’nün sosyal medyayı salladığını söylemiştim. Peki sebep ne miydi? Ne yazık ki onun kalıpların dışında olan güzelliğini eleştirip yerenler, başarılarından dolayı alkışlayanlara kıyasla çok fazla. Hatta ne yazık ki onu tüm bu ulaştığı noktalara yakıştırmayan hatta hakaret eden insanlar had safhada.
Neden böyle nefret dolu yaklaşımlardan hoşlanıyoruz, sorgulamamız gerek. Bu süreçte o, New York, Paris, Milano ve İstanbul’daki ajanslarına bir de Londra’yı ekliyor olacak. Öykü’nün güzellikle ilgili sorduğum soruya verdiği cevabı altına imzamı atarak yazıyorum: “Güzelliğin kriterleri üzerine, konuşmayı dahi doğru bulmuyorum. İnsanlar kendi bedenlerini sevdikleri sürece güzeller.”