22.03.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
GÜLSÜM SAMİ
Son günlerde Antakya hakkında pek sıklıkla yazılar yazılıyor, ancak herkes sadece yemeklerinden ve mutfağından söz ediyor. Sanki Antakya’ya sadece yemek yemeğe gidilir, gezecek, görecek başka hiçbir şey yokmuş gibi. Küçük bir grup arkadaş, (bir doktor, bir gözlükçü, bir ressam, bir hostes, bir GM.yardımcısı, bir yemek ustası, bir de ben ) dört günlük Antakya yolculuğuna koyulduk.
Şehrin göbeğinde, her yere yürüme mesafesinde ‘LİWAN’ otelinde odalarımızı ayırttık.
Rezervasyonlarımızla ilgilenen Aslı’nın yumuşak sesinden, her aradığımda aynı nezaketle cevap vermesinden, her konuda yar-dımcı olmasından, daha yola çıkmadan Antakyalıların ne kadar hoş insanlar olduğu hakkında bir fikir oluşmaya başlamıştı bile.
Pazar sabah uçağı ile Hatay’a vardık, şoförümüz arabası ile bizi havaalanında bekliyordu. Yarım saatlik yol bizi otelimize getirdi.
Birbirinden güzel yedi değişik odaya eşyalarımızı bırakıp kendimizi sokağa attık.
İlk hedef mozaik müzesi
İlk işimiz mozaik müzesi oldu, Tunus’tan sonra dünyanın ikinci büyük müzesi ‘Hatay Mozaik Müzesi’, 1948 yılında ziyarete açılmış.
Laf aramızda civarda bir müze daha oluşturacak mozaik olduğu söyleniyor. Akşam yemeğini bizim gruptan doktor Ümit’in Antakyalı arkadaşları Ulvi ve Tülay ile birlikte Anadolu Restaurant’da yedik. Hesap ödemeye gelince, Antakyalıların yanında bizim paramız hiçbir yerde geçmiyor, yemin billah nafile... Hayatımda bu kadar acıyı bir arada yemedim. Her şey çok güzeldi ama künefenin lezzetini tarif edecek sözcük bulamıyorum.
Bence Antakya ve Antakyalılar için ilk söylenecek söz, güler yüzleri, yardımseverlikleri.
Herhalde asırlardır bir arada yaşamanın getirdiği bir hoşgörü, huzur ve uygarlık.
Herkes, her zaman ve her yerde güler yüzlü,
Şehir Kulübü’nde keyifli yemek
İki gün boyunca civarı gezdik, St.Pierre Kilisesi’ni gördük.
Samandağ’a gittik, yol üstünde Harbiye’den ipek eşarplar, defne sabunları aldık. Vakıflı köye uğradık, kilise bahçesinde köyün kadınları ile konuştuk.Samandağ ‘da iki öğlen üst üste Dervişan’da yemek yedik. Mutfağa girdik, pırıl pırıl, bizden başka kimse yoktu. Sonradan sahibi olduğunu öğrendiğimiz, Ata Usta bize hem pişirdi hem servis yaptı.
Samandağ sahili göz alabildiğine, inanılmaz ucu bucağı görünmüyor, bu kadar güzel bir kumsal nasıl bu kadar bakımsız ve pis bırakılabilir? Umarım birileri bu sorunun cevabını verebilirler.
Dönüş yolunda St. Simon Manastırı’na çıktık, Son akşam sevgili Antakyalı dostlarımız Ulvi ve Tülay bizi Şehir Kulubü’ne yemeğe davet ettiler. Sanırım yediğim en keyifli ve lezzetli yemek oldu. Şehir kulubü 1941 yılında kurulmuş. Sadece üyeler ve onların konuklarını ağırlıyorlar. Yolunuz düşerse kendinizi Şehir Kulubü’ne davet ettirin.
Son gün çarşı pazar turu
Son günümüzü şehrin ara sokaklarında dolaşıp, harcayama-dığımız paraları çarşı pazar harcamak üzere yollara düştük..
İlk hedef Uzun Çarşı, harika peynirler, leblebi kıvamında zeytinler, kırmızı biber, nar ekşisi...
Son durağımız Affan Mahallesi’nde, İnci kıraathanesi oldu. Tabii haytalı (su muhallebisi gülsuyu ve ev yapımı dondurma) yemeden İstanbul’a dönemezdik.
Yürüdüğümüz dar sokaklar, gezdiğimiz güzel kiliseler, birbirinden güzel evler,
Yedi benzemez arkadaş, birlikte harika bir seyahat yaptık.
Herkes bu yolculuk sırasında birbirini daha da iyi tanıdı, kimse huysuzluk yapmadı ve daha uçaktan inmeden bir sonra nereye gidebileceğimizi konuşmaya başladık.
Adresler
Liwan Otel tel. 326 2157777 www.theliwanhotel.com
Anadolu Restaurant Tel 326 2153335 www.anadolurestaurant-haysim.com
Dervişan Restaurant Samandağ 326 5121556 www.dervisantesisleri.com
Bahtiyar İpek Harbiye ve Antakya www.bahtiyaripek.com