Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Sopranos’un sonundan öğrenecek çok şey var

Türkiye’de CNBC-e’de yayınlanan “The Sopranos” ilginç bir finalle ekrana veda etti.
“The Sopranos”un “Tony Soprano”nun eşi ve çocuklarıyla bir restoranda yemek yerken ekranın aniden kararmasıyla son bulması dizinin tutkunlarını tatmin etmemiş olacak ki CNBC-e’yi telefon ve elektronik posta yağmuruna tuttular.
CNBC-e’nin aylık dergisinde yazılanlara bakılırsa telefon açıp teessüflerini bildirenlerin yanı sıra, “Ben finali daha önce izlemiştim. Tony öldürülüyordu. Siz kesmişsiniz” diyenler bile olmuş.
Majör kanalların izleyicileri arasında böylesi tiplerin olması çok da yadırganacak bir durum olmasa gerek.
Ancak CNBC-e gibi tematik bir kanalın bile böylesine kendi yalanına önce kendi inanan izleyicisi olması ilginç değil mi?
“The Sopranos”un finaline seyircilerden gelen tepkilerden bunalan CNBC-e yönetimi bu ayki dergilerinde kendilerini savunmak zorunda kaldı.
CNBC-e’ciler topu dizinin yaratıcısı David Chase’e atıp, “The Sopranos”un finalinin Amerika’da da benzer yankılar yarattığını dergilerine yansıttı.
Bu konuyu ele almamın sebebi de işte o söyleşideki bir ayrıntı.
David Chase, “Dizinin finalinin insanları bu kadar sinirlendireceğini tahmin ettiniz mi?” şeklindeki bir soruya verdiği yanıt şu:
“Kızgınlıklarının bu kadar uzun süreceğini tahmin etmedik. Bir televizyon dizisine kendini böylesine kaptırmak ilginç bir durum. Bence bu insanlar öfkelenmek için bahane arıyorlarmış. Dışarıda gerçek bir savaş yaşanırken, bu insanlar soğan halkalarından bahsediyorlardı.”
Ve geldik işin en ilginç yanına.
David Chase, “Peki ya son sahnede ekranın kararması?” sorusuna şöyle bir yanıt veriyor:
“Aslında ben hiç jenerik yazısı olmasın istedim. Onun yerine kanal izin verdiği süre boyunca ekran siyah olacaktı. Ancak yönetmenler sendikası Directors Guild izin vermedi.”
Görüyor musunuz Amerika’da sendikaların etkisini?
Bizde ise bir iki kanal dışındaki tüm televizyonlar filmlerde ve dizilerin tekrar bölümlerinde “Son” yazısını görür görmez dayıyorlar reklamı...
Jenerik falan hak getire...
Hatırlarsınız bir süre önce de hak peşinde koşan senaristler greve gitmiş ve Hollywood’u felç etmişti.
Bizde ne böylesine etkin meslek örgütleri var, ne de sendikalar.
Geçenlerde Film Yönetmenleri Derneği, “O... Çocukları” filminin afişinde en üste “Bir Selay Tozkoparan filmi” yazmasını şiddetle eleştirip bu işin peşini bırakmayacaklarını açıklamıştı.
Ne oldu?
Koskoca bir hiç.
Selay Tozkoparan’dan bir toz bile koparamadılar.

Erotik kanalı izle, “Belgeselciyim” de!

‘Sopranos’un sonundan öğrenecek çok şey var

Digitürk’ün, Acun Ilıcalı ile “Hüsnü Amca” arasındaki ilginç bir pazarlığın geçtiği  reklamını izlediniz mi?
O reklam aslında çıplak bir Türkiye gerçeği.
Şu diyaloğa dikkatinizi çekerim:

Hüsnü Amca: Acun Bey
Acun Ilıcalı: Efendim amca
Amca: Bana da kur
Acun: Ne kurim amca?
Amca: Digitürk
Acun: Kurim amca
Amca: Kur ama para vermem
Acun: Verme amca
Amca: Kutuya da para vermem
Acun: Onu da verme amca
Amca: Bir ay bütün kanalları seyrederim, ona da para vermem
Acun: Tamam ona da verme
Amca: Ayda 10 liradan fazla para vermem
Acun: Verme amca
*
Acun: Amca 9.90 olur mu?
Amca: O daha mı az?
*
Amca: Birinci ayda erotik var mı?
Acun: Erotik?
Amca: Seviyorum
İşte budur!
Biz mal alırken tam da böyle pazarlık yaparız.
Erotik kanal izleriz ama iş ankete geldiğinde, “Ben belgeselciyim” deriz.

Buğra Uğur’la “Beş Çayı”nda düşündüklerim

Birkaç gün önce Gayrettepe’deki Dedeman Oteli’nde iki arkadaşımla buluşacaktım.
Randevulara vaktinden birkaç dakika önce gitmeye özen gösteririm.
O gün de öyle yaptım.
Lobide oturdum, çayımı söyledim.
Gidenler bilir, küçük bir lobisi var Gayrettepe’deki Dedeman’ın...
Birkaç dakika sonra piyanodan sesler gelmeye başladı, baktım üstat Buğra Uğur.
Üstat kendinden geçmiş bir şekilde piyanonun tuşlarında sörf yapıyor ama lobide yaptığı müziğin, o müzisyenin kıymetini bilen tek bir kişi yok.
Lobideki 15 civarındaki insanın hepsi kendi halinde. Kimi cep telefonuyla “geyik muhabbeti”ne dalmış, kimi karşısındaki müşteriyle çetin bir pazarlığın içinde.
Alt kata inen merdivenlerin başındaki iki kolon arasına sıkıştırılmış piyanoyu konuşturan Buğra Uğur ise adeta kan ter içinde...
Dedeman Oteli, kimsenin tanımadığı kendi halinde bir müzisyen yerine Buğra Uğur gibi birine piyanosunu teslim ederek kalitenin, usta müzisyen ise ekmek peşinde.
Sizin sunduğunuz hizmet onu hak edenlerle buluşmayınca da böyle heba oluyor işte.