Sunay Akın’ın, Göztepe’de ailesinden kalan köşkte 23 Nisan 2005’te açtığı İstanbul Oyuncak Müzesi’nin yedinci yaş davetine gidinceye kadar bir ülkenin gelişmişliği ya da geri kalmışlığıyla oyuncaklar arasında bir bağ olup olmadığına dair ne tek satır bir şey okumuşluğum ne de tek kelime duymuşluğum vardı.
Sunay Akın, o akşam oyuncak müzesi ve oyuncakların tarihiyle ilgili bilgi verirken bize şöyle bir tespitte bulundu:
“Gelişmiş ülkelere bakın, çocuklarına hayal dünyasını geliştirsin diye oyuncak alırlar. Geri kalmış ülkelerdeyse durum şöyledir: “Çocuklarına oyalansın diye oyuncak verirler.
Oyuncak sektörünü hangi ülke eline geçirmişse, ekonomiye yön vermiştir.”
Sunay Akın’ın rehberliğinde
20 yılda biriktirdiği yaklaşık 30 bin oyuncağın bulunduğu müzeyi gezince anlıyor insan, oyuncağın önemini ve güzelliğini.
Sunay Akın, İstanbul Oyuncak Müzesi’nin, dünyanın önemli 150 oyuncak müzesi arasında üçüncü sırada olduğunu gururla anlattı o gece.
Akın’ın Türkiye adına gururla anlattığı bir şey daha vardı.
Dünya Müzeler Birliği’nin üyesi olan İstanbul Oyuncak Müzesi, mayıs ayında Almanya Bremen’de yapılacak müzeler yarışmasının finalistlerinden biri olmayı başardı.
Hayli zamandır peşinden olduğu 1840’lı yıllar yapımı dört katlı Alman yapımı bebek evini İsviçre’deki bir müzayeden alıp İstanbul Oyuncak Müzesi’ne kazandıran Akın, “Arda Turan’ı transfer etmek gibi bir şey bu” dedi.
TOPKAPI SARAYI’NDA KORSAN BİR DEVLET!
Bir insan, 30 bin civarındaki oyuncak hakkında en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olabilir mi?
Olursa ona, “Normal bir insan” demek mümkün mü? Arkadaşının bu müze için verdiği mücadeleye yakından tanıklık eden Hıncal Uluç’a göre Sunay Akın 'deli'.
Hıncal Uluç haklı.
Böyle bir işe soyunmak için gerçekten de Sunay Akın gibi oyuncakları delicesine sevmek gerekir çünkü.
Sunay Akın, tarihe yön veren kişiler ve olayları, hiç duymadığımız yönleriyle anlatmasıyla ünlü biri.
Çarşamba akşamı da öyle yaptı.
Akın, müzenin her köşesini gezdirip, oyuncaklar hakkında bilgilendirdiği misafirlerini güldüren tarihi olaylar anlatmadan edemedi.
Akın’ın, Osmanlı'yla Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşananlara ilişkin anlattığı bir konu var ki tam filmlikti: “Osmanlı yıkılır yıkılmaz kurulmadı Türkiye Cumhuriyeti. Arada bir sekiz ay var. O süreçte Topkapı Sarayı’nda başka bir devlet vardı. Saray’daki Afrikalı köleler baktılar ki, ne gelen var, ne giden, kimi Fatih’in kaftanını giymiş, kimi Yavuz Sultan Selim’in kıyafetini, kimi de Kanuni’ninkini ve kurulmuşlar saraydaki tahtlara.”
ARDA TURAN’IN EĞLENCELİ YANI
Sunay Akın, İstanbul Oyuncak Müzesi’nin yedinci yıl yemeğine az sayıda gazeteci, sanatçı ve futbolcuyu davet etti.
Yemekte kimler mi vardı?
Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk, Jale Özgentürk, Melih Aşık, Umur Talu, Tuluhan Tekelioğlu, Balçiçek İlter, Musa Kart, Ataol Behramoğlu, Arda Turan, Sinem Kobal ve
bendeniz.
O akşamki yemek, sadece Sunay Akın’ın anlattıklarıyla renklenmedi.
Arda Turan’ın da tuzu vardı çorbada, Ataol Behramoğlu’nun da, Hıncal Uluç ve Nebil Özgentürk’ün de. Galatasaray’ın genç kaptanının, Fatih Terim ve Özkan Sümer’e dair anlattıkları süperdi.
Arda Turan, sevgilisi Sinem Kobal'la gittikleri Roma’da yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Bindiğimiz taksici ne iş yaptığımı sordu, futbolcu olduğumu söyledim. Derken bir futbol muhabbeti başladı. Fatih Hocamızı (Terim) tanıyıp tanımadığını merak ettim. Fatih Terim’i sordum, ‘İmparatore’ dedi. Acayip gururlandım. Hemen cep telefonundan Fatih Hoca’yı aradım. Hocam, taksiciye sordum sizi, ‘İmparatore’ dedi, gururlandım deyince, hocanın yanıtı şu oldu:
"Bizim kıymetimizi bir burada bilmiyorlar.”
Ataol Behramoğlu, Japon şair Mortiake’nin kitaptan okuduğu 'Düşmüş bir çiçek/Dala konuyor yeniden/Ama bu bir kelebek' mısralarıyla başladığı şiir dinletisini ezbere okuduklarıyla sürdürdü.
Gecenin finalini de Nebil Özgentürk, bir Neşet Ertaş türküsüyle yaptı.