Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ORAY EĞiN’iN ‘iMHA PLANI’

Son yıllarda bir solukta okuduğum tek kitap Oray Eğin’in ‘İmha Planı’ oldu. Sebebi de şu: ‘İmha Planı Medya Nasıl Çökertildi’ adlı kitabında Eğin, 2002-2011 yılları arasında iktidar baskılarının medyada taşları yerinden nasıl oynattığını çekinmeden yazdı.
Gazeteci Ahmet Şık, gözaltına alındığında, “Dokunan yanar” demiş ti ya, Eğin, ‘yanma’yı göze alıp, birçok şeye ‘dokundu’!
Eğin, eleştiri oklarını sadece iktidara yöneltmedi, hedef tahtasında Fethullah Gülen de var, Cemaat’e yakınlaşan köşe yazarları da.
Tutuklu gazetecilere ‘ithaf’ ettiği kitabının önsözünü Ergenekon’dan tutuklanan arkadaşı Soner Yalçın’a ayıran Eğin, finaliyse TRT’ye program yapan ‘yandaş gazeteciler’le yaptı.

MURAT BELGE İÇİN ÖYLE ŞEYLER YAZDI Kİ!
360 sayfalık kitapta sadece iktidarın medyada yarattığı değişim yok, Oray Eğin’in sevdikleri ve nefret ettiklerine dair de yazılar var.
Köşe yazılarında olduğu gibi kitabında da Ertuğrul Özkök’e toz kondurmayan Eğin, Serdar Turgut, Fehmi Koru, Emre Aköz, Yasemin Çongar, Reha Muhtar ve Murat Belge’yi adeta topa tuttu.
Eğin’in hışmından en büyük pay da Belge’ye düştü.
Eğin, yazar Murat Belge için neler mi yazdı?

İşte bazı satır başları:
“Derler ki Sezen Aksu, bir zamanlar aşk yaşadığı Enis Batur’un arkasından, ‘Ben Murat Belge’den duydum. Enis, şair değil, derlemeciymiş’ diye konuşurmuş. Bu cümle fena halde Murat Belge için de geçerli.
Genç yaşta öğrencisi olarak bu aktarmacılığa yakından tanıklık ettim. Murat Belge’nin ‘Batı edebiyatında kahraman tipolojisi’ dersinde hepimizin o etkileyici sesi ve kusursuz İngilizcesinden dinlediği söylevin satır satır Eric Auerbach’ın ders kitabımız olan Mimesis’ten aktarım olduğunu, üzerine hiçbir şey konmadığını bir sınav öncesi ders çalışırken fark etmiştim.
O gün, aman kafamda büyüttüğüm put devrilmesin diye kimselere bir şey söyleyemedim.

Haberin Devamı

Geçerliliği Edirne’ye kadar
Yakından bakıldığında Murat Belge tüm çıkışlarında, ‘Atatürk dedeme bunu yaptı, babamın başına bunlar geldi’ türünden ailevi hesaplaşmalar olduğu görülür ki, bu konuyu sırf zihnimde hâlâ saygın bir yerde duran Murat Belge imajını yerle bir etmemek için kurcalamak istemem.
Kalkıp da birileri ‘Sen kim oluyorsun da Murat Belge’ye laf söylüyorsun, onun kadar kitap okudun mu, onun kadar bilgin var mı?’ diyebilir. Haklarıdır, belki de haddimi aşmışımdır.
Ona laf yetiştirmeye çalışmıyorum, onun sayesinde pek çok şey öğrendiğimi asla inkar edemem, ama bugün Murat Belge’nin bana yetmediğini söylüyorum.
Maalesef Edirne’yi geçtiğimiz anda hiçbir geçerliliği kalmayacak, en fazla çevirmenliğiyle söz edilebilecek bir isim olduğunu da içim yanarak dillendirmek zorundayım. Bu basit eşiği aşamaması Belge’nin dönemselliğinin ve yerelliğinin tescilidir. O mükemmel yabancı diline karşılık Murat Belge düpedüz ve daima Türkçe konuşur.
Ve, hayır, Murat Belge sandığınız gibi bir tanrı değildir.”

Haberin Devamı



O ANNENİN RESİMLERİNİ UZMANLAR İNCELEMELİ
Annelerinin ölümünden sonra yaşları 27-31 arasında değişen dört kardeşin dağ evlerinde iplere asılı şekilde ölü bulunmasının ardından çıkan haberlere bakılırsa olan şu: Sağocak Ailesi ciddi ölçüde içine kapalı, dört çocuk da ölümüne annelerine bağlı. Anne ölünce, onlar da peşinden gitti.
Ancak haberlerin satır aralarına bakınca anlaşılıyor ki, düz mantıkla izah edilecek bir tablo değil Kahramanmaraş’taki.
Marketin sahibi, “Dışarı çıkmazlardı, sipariş ettiklerini kapı arasından alırlardı” dedi, ama dört kardeşten Rulin’in marketten alışveriş yaparken görüntüsü ortaya çıktı.
Baba Necdet Sağocak, Hürriyet’e hiç ağlamadığını söyledi. Aynı ofisi paylaştığı avukat Emine Ağaoğlu’ysa arkadaşımız Şükran Pakkan’a, “Olur mu öyle şey! Hüngür hüngür ağlıyor, ağlama krizlerine giriyor” dedi.
Ağaoğlu’nun Pakkan’a söylediklerinden en ilgimi çeken de şu oldu:
“Meyran Hanım’ın yüzünü bile görmedim. Ofiste yaptığı tablolar asılıydı, ama kendilerini görmezdik.”
Gel de şimdi heykeltıraş annenin yaptığı o tabloları merak etme?
Anne Sağocak’ın ruh halinin yansıttığı o resimler, uzmanlara yorumlatılsa, o gizemli dünyadan daha somut ipuçları çıkmaz mı ortaya?