‘Neşet Ertaş vefat ettiğinde ben mahkeme başkanıydım. Kırşehir’e cenazesine gittim. Camide vakit namazını kılarken baktım yanımda dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan var. Namazdan sonra cenazesini kaldırdık. Tabutun bir tarafında ben öbür tarafında Sayın Başbakan. Cenazeyi defnettik, sonra Sayın Başbakan’a dedim ki, ‘Bakın bir Neşet Ertaş, Başbakanı, mahkeme başkanlarını, valileri, milletvekillerini peşine taktı götürdü. Bunun sebebini iyi bilmek lazım Sayın Başbakan dedim. Bunun bir sebebi vardır o da gönül insanı olmak.’
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Kırşehirliler Vakfı’nın düzenlediği iftarda söyledi bunları…
‘Bozkırın Tezenesi’ aramızdan ayrılalı 10 yıl oldu.
Bizim gibi balık hafızalı bir toplum için çoktan unutmayı gerektirecek uzun bir süre bu…
Ertaş’ın arkasında bıraktığı ölümsüz türküleri gibi eylem ve söylemleri de unutulmadı.
Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda şimdiye kadar nice sanatçılar sahne aldı, ama içlerinden hiçbiri Neşet Ertaş gibi ceketini çıkarmak için dinleyicilerinden izin istemedi.
O, ölümsüz eserler üreten bir sanatçıydı, ama aynı zamanda gönül kırmamaya özen gösteren mütevazı bir insandı. O yüzden de onu son yolculuğuna uğurlamak için toplumun her kesiminden insan vardı.
Yeni nesil sanatçılar arasında Ertaş gibi toplumun her kesiminden insanı kucaklayan, her görüşten insan tarafından aynı ölçüde sevilen var mı?
Maalesef toplumsal bölünme ve ötekileştirme sanatçıları da etkiledi.
7’den 77’ye herkesin sevdiği, itibarlı, şöhret sahibi sanatçı kalmadı, düne kadar bunu başaranlar da attıkları tweet’ler ya da söyledikleriyle ya ötekileştirildi ya da ötekileştirenlerden oldu.
ALMANCA HOCASI ARAYAN HASİBE EREN’E YAZILANLAR
Hasibe Eren, 24 Nisan Pazar sabahı 05.47’de şu tweet’i attı:
“Almanca’mı ilerletmek üzere özel hoca arıyorum. Almanca konuşulan ülkelerde büyümüş veya orada eğitim almış, aksansız konuşan ya da direk Alman… Mümkünse Kadıköy’de yaşayan.”
Oyuncu aynı gün saat 11.52’de, “Buldum arkadaşlar. Teşekkürler” diye yazarak Twitter sayesinde altı saatte amacına ulaştığını duyurdu, ama bu süreçte Hasibe Eren’e yazılanlar ilginçti.
Bakar mısınız oyuncuya yazılanlara?
“Önce Türkçe öğrenmeye ne dersiniz?”
“Direk derken?”
“Mı’yı kesme işaretiyle ayırmasaydınız daha iyi olurdu.”
‘Warum möchten sie Deutsch lernen?’ (Neden Almanca öğrenmek istiyorsun?)
“Yarı Alman olur mu? Yani anne Alman, baba Türk.”
“Eser miktarda Almancam var, İngiltere’de yaşıyorum. Belki Almanca öğretemem ama çok şahane goygoy yaparım.”
“Eşim Almanca öğretmeni, online ders verebilir.”
“Kız kardeşim Almanya’da Erasmus ile okudu, şu an Alman Üniversitesi’ne bağlı bir okulda ders veriyor, ama Pendik’te oturuyor.”
“Tüm kriterlerinize uyan tecrübeli bir hocam var.”
“Kriterlerinize uyan bir yakınım var.”
“Hepsi tamam da Kadıköy’de yaşayan durumu işi bozuyor Hasibecim.”
“Para böyle bir şey, tüm kriterler yazılıyor, muhtemelen bulur Hasibe Hanım.”
“Türkçe de öğren, direkt etkiliyor öğrenme hızını.”
“Hasibe Hanım, hafta sonları öğrenmek için ben de gelebilir miyim?”
“Abla valla Afgan, Suriyeli, Pakistanlı desen kolaydı da Kadıköy’de Alman zor.”
“Almanya’ya tiyatrocular da mı gitmeye başlayacak yoksa?”
“Sakın ‘Ben de göçüyorum’ deme lütfen.”
“Tülin Şahin.”
Hasibe Eren, bu minvaldeki 100’den fazla yorumu okuyunca “Almanca hocasını Twitter’da ararsan olacağı bu!” demiş midir bilmiyorum, ama epey hırpalandıktan sonra da olsa sonuçta ulaştı amacına…
GÜNÜN SÖZÜ
“Kaldı işte; çayımız bardakta, çocukluğumuz sokaklarda, mutluluğumuz kursağımızda, sevdiklerimiz uzakta, gülüşlerimiz fotoğraflarda.” (Nazım Hikmet)