Yeni başlayan bir dizinin izlenmesini sağlayan etkenler nelerdir?
Bu soruya net bir yanıt vermek için dizi izleyicileriyle yapılmış bilimsel bir çalışmanın olması gerekir...
Yakın tarihte yapılmış böyle bir araştırma yoktu ama bu konudaki yaygın kanaat, “ne kadar tanıtım, o kadar izleyici” şeklindeydi.
İstanbul Ticaret Odası’nın yaptırdığı “Türkiye’de Film Endüstrisinin Konumu ve Hedefleri Araştırması”, bu konudaki “şehir efsaneleri”ni tarihe karıştırdı.
Çünkü 12 ilde yapılan araştırmanın ortaya koyduğu tablo şu:
Yeni başlayan bir diziyi izleme kararının alınmasında başvurulan ölçütler ve yararlanılan kaynaklar geniş bir yelpazenin olduğunu gözler önüne seriyor.
Ama en önemli etkeni dizinin fragmanı oluşturuyor. Fragmanlar ve oyuncu kadrosu dizinin en azından ilk bölümünün seyredilmesinde en önemli etken oluyor.
Dizi = Kadın izleyici
Yapılan araştırma, Türk halkının anketlerde ne denli yalan konuştuğunu göz önüne sermesi açısından enteresan.
Bu bölüme ilişkin şöyle bir not var raporda:
“Gerçekleştirdiğimiz niteliksel - etnografik saha çalışmasındaki gözlemlerimiz, izleyicilerin genellikle bir ya da iki diziyi söyleyerek konuşmaya başladıkları, ancak sohbetin ilerleyen zamanlarında, yaptıkları yorumlar ve değerlendirmelerde, başka dizileri de izlediklerine dair ipuçları verdiklerini ortaya koymaktadır. Bu şekilde ele alındığında, dizi izlemeyi seven kitlelerin haftada ortalama 3-4 yapım izlediğini işaret etmektedir.”
Reklam başlar, seyirci kaçar!
Türkiye’de reklam pastasından “aslan payı” televizyonlara gidiyor.
Çünkü reklam verenler, TV reklamlarının diğer mecralara oranla daha etkili olduğuna inanıyor.
Tüketiciye ulaşma adına televizyon reklamları gerçekten de önemli.
Ancak bunun için televizyonda yayınlanan reklamın izlenmesi gerekli.
Nielsen’in reyting raporlarından reklamlar başlayınca seyircilerin nasıl kanal değiştirdiğini biliyoruz.
Bu konuda bilinmeyen şey, reklamlar başlayınca seyircilerin nereye kaçtığı ya da ne yaptığı...
Araştırmayı yapanlar, bu soruyu 12 ilde 509 kadın ve 486 erkeğe sordu.
“Reklam aralarında reklam izlemediğiniz zaman ne yaparsınız?” sorusuna insanların verdikleri yanıtlardan ortaya çıkan sonuç şu:
“Her iki izleyiciden biri, reklam kuşağı başladığında, başka bir kanala geçmekte veya zap yapmaktadır. Yaklaşık üç izleyiciden biri, birlikte televizyon izlediği kişilerle sohbet ederken, odadan çıkarak çeşitli etkinliklerde bulunanların oranı ise yüzde 12’dir.”
“Sosyal medya” nereye koşuyor?
“9. Türkçe Olimpiyatları”nın ülke finali için gittiğimiz Bosna Hersek ekibinin çoğu televizyon yöneticisi olunca, söz dönüp dolaşıp medyaya, özellikle de televizyon dünyasına geldi haliyle...
Kısa bir süre önce TRT adına EBU’nun (Avrupa Yayın Birliği) Yunanistan’da düzenlediği
“News Exchange” toplantısına katılan TRT Haber’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Böken’in orada konuşulanlara ilişkin anlattıkları ilginçti:
“Dünyada yoğun tartışmalar yaşanıyor. Çünkü internetin, bilişim ve iletişim sektöründe çok yoğun biçimde kullanılmasıyla beraber kimi meslekler yok olmaya yüz tutarken, kimi meslekler de gün yüzüne çıkıyor.
Bunlardan biri de sosyal medya konusu.
Bu elektronik haberleşme ortamının medya sektörüne yansıması çok etkileyici oldu. Olmaya da devam edecek gibi.
EBU’nun Yunanistan’daki toplantılarına yeni medyanın, konvansiyonel (geleneksel) medya üzerindeki etkileri damgasını vurdu.
BBC ve Reuters gibi medya dünyasının devlerinin yeni medyanın gelişimi karşısındaki tedirginliği gözden kaçmadı. ‘Sosyal medya’ konulu bir oturum sırasındaki diyalog dikkat çekiciydi. Reuters, youtube, twitter temsilcilerinin katıldığı toplantıda zikredilen bir cümle, yeni medyanın konvansiyonel medya tarafından nasıl bir tehlike olarak görüldüğünün anlaşılması açısından önemliydi.
Roller nasıl değişti?
Reuters temsilcisi, youtube ve twitter temsilcilerine hitaben ‘onlar’ dedi, ‘bizim tüketicilerimizi üretici yapıyor’.
Medyada gelinen noktayı çok iyi anlatan bir cümle bu.
Reuters temsilcisinin dikkat çektiği gibi; youtube, twitter, facebook gibi sosyal paylaşım siteleri, bugüne kadar haber alma konumunda olan kişileri ‘üretici’ konumuna getirdi.
Konvansiyonel medyanın temsilcilerinden birinin söylediği şu söz de, en az Reuters’in temsilcisinin yaptığı tespit kadar çarpıcıydı.
Konuşmacı, ‘Konvansiyonel medyayı yönetenler her yeni güne, dünyanın bir yerinde yeni bir yayıncılık keşfi yapan 20-25 yaşlarındaki bir gencin olabileceği endişesiyle başlıyor’ dedi ki, haklı.”