Televizyonlarda “Arkası Yarın” modasının başladığını yazmıştım geçenlerde...
Halen iki “arkası yarın” dizisi yayınlayan FOX’un üçüncüsünü çektirdiğini, Star TV ve Show TV’nin de yakında bu yarışta yer alacağına dikkat çekmiştim...
Show TV, Ankara’da çekilen “Alın Yazısı” adlı günlük dizisini mart ayının ortasında ekrana getirmeye başlayacak.
Çoğunluğu Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarından oluşan “Alın Yazısı”nın başlıca oyuncuları şunlar:
Miraç Eronat, Şahap Sayılgan, Oktay Gürsoy, Yavuz Sepetçi, Kader İlhan, Zeynep Yasa, Feray Darıcı, Ebru Vardal, Serap Solmaz ve Hazal Filiz Küçükköse...
Show TV’nin hafta içi her gün ana haber öncesi ekrana getireceği dizinin yapımcısı Tam Tam Production, yönetmeni ise Celal Çimen... Senaryosunu Erkan Birgören ile Fulya Tanrıkulu’nun yazdığı “Alın Yazısı”nın konusuna gelince:
Kuyumcu dükkanını soymaya kalkanlar tarafından eşi öldürülünce “Şükran Aydın”, iki oğlu ve iki kızını alıp Sivas’ı terk eder ve Ankara’ya yerleşir.
“Şükran”, bir yandan Ankara’da açtığı gelinlikçi dükkanıyla hayata tutunmaya çalışırken, diğer yandan da dört çocuğunu büyük şehrin tehlikelerinden korumanın savaşı içindedir. Ve günün birinde “Şükran”ın büyük oğlu “Yiğit” ile yıllar önce kuyumcu dükkanlarını soyup babalarının ölümüne sebep olan “Emin Aslan”ın kızı “Bahar”ın yolları kesişir. “Yiğit”le “Bahar” arasında aşk, bir dizi olayı tetikler...
Dizi süreleri ve ‘İleri demokrasi’
Kültür, Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan yetkililerin katıldığı toplantıya iştirak etmek için Ankara’ya giden Oyuncular Meslek Birliği Başkanı Atilla Engin’in yaptığı açıklamaya göre, 90 dakikalık dizi devri kapanıyormuş.
Çünkü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Dizi süreleri Avrupa standartlarına çekilsin” diye talimat vermiş. O yüzden seneye dizi süreleri 48 ile 60 dakika arası olacakmış.
“İleri demokrasi”nin gözünü seveyim...
İşte budur.
Tak emredeceksin, şak diye olacak.
Dizi sürelerinin kısaltılmasına karşı değilim... Karşı olduğum şey, arz talep dengesinin belirlemesi gereken koşulların, anti demokratik bir yöntemle dayatılması...
Bugün, “Bu iş süper oldu” diye sevinip alkış tutanlar, şunu unutmayın, demokrasi ve hukuk, günün birinde hepinize lazım olabilir...
“Eksi 10” güzel iş
TRT Haber’de “eksi10” adlı yeni bir haber magazin programı başlayacak...
Amerika’dan, daha doğrusu Hollywood’dan hazırlanacak bir program bu... Merkezi Los Angeles’ta bulunan yapım şirketi Westwood Production’un TRT Haber için hazırlayacağı ve İrem Akdere’nin sunacağı program, her hafta başarılı bir sanatçı, sporcu ve bilim adamı ya da girişimcinin yaptıklarını ekrana taşıyarak Amerika’da yaşayan Türklerin sesi olmayacak...
Program aynı zamanda sinema ve televizyon dünyasının kalbinin attığı Hollywood’u da TRT Haber ekranına taşıyacak.
İlk bölümü 27 Şubat Pazar saat 18.30’da ekrana gelecek 40 dakikalık programın flaş konusu bu yılki Oscar Ödülleri olacak...
Ekrana yeni Duygu Asena’lar lazım!
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, bu yıl “2010 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri Görsel Basın Büyük Seçici Kurulu”nda bana da görev verdi.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Bölümü’nden Prof. Dr. Şükran Esen, atv’den Zafer Arapkirli, TRT’den Kemal Aslan, CNN Türk’ten Rıdvan Akar, FOX’tan Doğan Şentürk ve TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’le birlikte görev yaptık jüride...
Yarışmaya katılan onlarca eserin DVD’lerini izledikten ve hafta içinde TGC’de yaptığımız jüri toplantısında konuşulanlardan sonra ekranlarda ciddi eksiklik olduğunu fark ettim.
Türkiye’de “kadın kuşağı” adı altında ekranlara gelen onlarca program var.
Ama CNN Türk’ten Göksel Göksu’nun yaptığı “Namlunun Ucundaki Kadınlar” gibi konuları ekranlara taşıyan kadın programları yok bu ülkede...
Ya da TRT Türk’ten Gözde Şeker’in “Savaşı Teninde Hisseden Kadınlar” adıyla hazırladığı Bosna’lı kadınların dramını ekrana taşıyan hiçbir program yok...
O nedenle de Göksu ve Şeker gibilerin hazırladığı dosyalar, ana haber bültenlerinin içinde kaynayıp gidiyor...
TBMM’den ha bire kadınların haklarını teslim edecek yasalar çıkıyor, ama nafile...
Kadınların kaderi değişmiyor yine de...
Koca dayağından bıkmış kadınların sorunlarını dile getirip, çözüme kavuşturacakları bir televizyon programı var mı bu ülkede?
Bir yandan töre gereği “aile meclisi”nin kararıyla “intihar” süsü verilerek öldürülen, diğer yanda Ayşe Paşalı gibi bile bile ölüme terk edilen kadınlar...
Farkında değiliz, ama rahmetli Duygu Asena’yla birlikte kadın hakları savunuculuğu da ölmüş demek ki!
Göksu ile Şeker gibi bu konulara duyarlı habercilerin hazırladıkları dosyaları yayınlayabilecekleri programlar olmayınca dizilere düşüyor bu tür sosyal meselelere dikkat çekmek...
İşin içine reyting kaygısı ve kurgu girince de, mecrasından çıkıyor iş haliyle...
Türkiye’de kadın programı yok mu? Var elbette...
Ama kadınlara pratik yemek tarifleri veren, dikiş nakış öğreten programlardan bahsetmiyorum ben...
Bir üniversitede öğretim görevlisi çıkıp, “Dekolte varsa, tecavüz kaçınılmazdır” diyorsa, bu anlayışın ne denli sakıncalı olduğunu insanlara anlatacak programları kastediyorum.
Evlilik programlarında insanların ihaleye çıkmış gibi eş aramasının yıllar içinde topluma zarar mı yoksa yarar mı sağlayacağının bilimsel olarak ele alındığı programlar olsun istiyorum...
Ünlü kadınların reyting uğruna maçolaştığı “kadın programları” değil, ezilen, hakları yenen, tacize, tecavüze uğrayan kadınlar için umut ışığı saçacak, onların haklarını savunacak programlardan bahsediyorum...
Türkiye’nin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı bile var, ama ekranlarında böyle bir programı yok... Aliye Kavaf, bununla ilgileneceğine başka işlerin peşinde çünkü...
Albüm satışları bir türlü şeffaflaşamadı
Günümüzde hangi gün, hangi kanalın ne kadar izlendiğini, hangi programı ne kadar insanın seyrettiğini öğrenmeniz mümkün...
Hangi gazetenin ya da derginin ne kadar sattığı da sır olmaktan çıkalı yıllar oldu...
Sanal alemde hangi videonun kaç kez tık’landığı ya da indirildiğini de anında öğrenebilirsiniz...
Vizyondaki bütün filmlerin her hafta ne kadar gişe yaptıkları bir tuşla elinizin altında...
Türkiye’de hangi müzik şirketinin hangi albüm için ne kadar bandrol aldığından zor da olsa haberdar olabilirsiniz...
İyi haber kaynaklarınız varsa, hangi müzik şirketinin, hangi albümden ne kadar bastığını da ortaya çıkarabilirsiniz...
Bu ülkede hangi filmin korsan DVD’sinin ne kadar sattığını bile söylerler size...
Ama hangi albümün gerçek satışının ne olduğunu asla öğrenemezsiniz bu ülkede...
Teknoloji baş döndüren bir hızla ilerliyor, ancak müzik sektörü bu açıdan hâlâ yerinde sayıyor çünkü...
Hal böyle olunca da herkes işine gelen bir rakam atıyor ortaya...
“Sazanlar” da hemen takılıyor ağa...
İşin tuhaf yanı da şu:
Sektör tıkır tıkır işleyen, bilgisayar ağı ile donatılmış bir satış-pazarlama ağına kavuşamadan müziğin taşıyıcıları değişti.