Perran Kutman’ın arkadaşı ve meslektaşı Kemal Sunal için Facebook’ta yazdıkları ilginç:
“Kemal benim 16 yaşımdan beri çok çok eski arkadaşım. 50 yıl olmasa bile, nereden baksan bir 45 yıl var geride. O yıllarda başladı dostluğumuz Kemal’le... Çok güzel şeyler paylaştık; her şeyden önemlisi de parasızlığı paylaştık.
En parasız günlerimizde, ben Aksaray’da oturuyordum, Kemal ise Zeyrek’te. Taksim’den çoğu zaman birlikte yürürdük. Karlı günlerde, köprünün açılmasını beklemeden, ‘Pencereden kar geliyor, aman annem gurbet bana zor geliyor’ türküsünü söyleyerek, beni eve bırakırdı Kemal.
Bir gece elimden anahtarı alıp, dış kapıyı açmaya çalıştı ki; kapıya sokar sokmaz kırıldı, elinde kaldı anahtar. Anahtar kırılınca bana dönüp ‘Kerpetenin var mı?’ dedi. Genç bir kadınım, marangoz değilim, kerpeten ne arar bende! Son çare uyandırdık evdekileri...
Parasız yıllarımızda birlikte çok turne yaptık. İki oyun arası soframızı kurardık bir iskemle üzerine; taze ekmek ve ton balığı yerdik birlikte... O günlere, o parasızlığa, o günkü aklımızla dönmeyi çok isterdim. Kemal keşke şimdi de aramızda olsaydı ve biz yine o yıllara dönebilseydik.”
TRT Arşivi’nden Öztürk Serengil’le Fikret Hakan arasındaki sohbette şimdi sıra:
Öztürk Serengil: “Bak ne hatırladım... Bir pantolon vardı ve senindi. Ben filmlerde ufak roller aldığım zaman sen o pantolonu bana verirdin ve sen evde pantolonsuz beklerdin.”
Fikret Hakan: “Olay şuydu Öztürk, bir takım elbise vardı. Hangimizi filme çağırırlarsa pek tabii ki o giyip gidecekti yani.”
Ö. S.: “Ama sen başrol oynamaya başlamıştın.”
F. H.: “Başlamıştım, ama işte bir takım, artı eski bir pantolon ve ceketten başka bir şey olmayınca sen de aktörlüğün ilk basamaklarında savaş veren insan durumunda olduğundan ne olacak ki? Paylaşacaksın yani... Bir takım elbise varsa gerektiği gün sen giyeceksin gerektiği bir gün ben giyeceğim pek tabii ki!”
“Vay be!” dedirten bu nostaljik yolculuklar ve kahramanları farklı, ama o kadar çok ki ortak yanları...
Perran Kutman’la Kemal Sunal, Öztürk Serengil’le Fikret Hakan arasında parasızlık dönemlerindeki bu dayanışma yeni nesil yıldızlar arasında yaşanıyor mudur?
Sanmıyorum...
Çünkü ne Türkiye eski Türkiye, ne de oyuncular eski kuşaklar gibi.
GALYUM GİBİ OYUNCUYU YOK EDEN MENAJERLER!
Twitter’da, “En çılgın bor grubu elementlerinden biri olan Galyum, kaşığı toz ederken, insan eline zarar vermiyor” notuyla paylaşılan video’da olan şu:
Yeşil renkteki bir sıvıyla dolu bardağın içine sokulan metal kaşık anında eriyor, aynı sıvı parmaklara bir şey yapmıyor.
Sosyal medya; yalanın ve yanlış bilginin ‘gerçek’ gibi satıldığı ve alıcı bulduğu bir mecra.
Söz konusu video’da da olanın doğrusu, kaşığı anında yok eden, ama eli yakmayan Galyum değil. Sıvıyla temas edince eriyen kaşık Galyum. Çünkü Galyum, sıcakla temas edince erir. Bardaktaki sıvı da eli yakmayacak, ama Galyum’u eritecek sıcaklıkta. Zira Galyum, oda sıcaklığında ve insan eliyle temasta bile eriyen bir kimyasal. O yüzden de video’daki kişi eldivenle tutuyor kaşığı.
Yanlış bilgiyi doğru sanan Gonca Vuslateri, o video’yu, “Şu özellikler bir oyuncu menajerlerinde var bir de Galyum’da” yorumuyla paylaştı.
Yanlış bilgiden yola çıkıp, oyuncu menajerlerini aslında ‘eriten’ değil ‘eriyen’ yani mağdur olan Galyum’a benzetse de Gonca Vuslateri’nin demek istediği, iş bilmeyen bazı menajerlerin çalıştıkları oyuncuları nasıl yok ettikleri...
Galyum gibi olmasalar da bazı menajerlerin çalıştıkları oyuncuların yıldızını parlatmak yerine söndürdüğü doğru mu?
Maalesef evet!
GÜNÜN SÖZÜ
“Bir insana devamlı aynı iyiliği yap, göreceğin tek şey; muazzam bir nankörlük.” (Tolstoy)