Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Farkındaysanız aşk meşk konularına pek girmem. Bunun nedenlerinden biri 'özel hayat'ın sınırı.
Hesapta bu sınırların nerede başlayıp, nerede bittiği yasalarda yazılı.
Ama gel gör ki, her mahkemenin bu konudaki yorumu farklı. O nedenle mümkün olduğunca uzak durmaya özen gösteriyorum 'aşk meşk haberleri'nden.
Ancak gözümün önünde olan biteni de görmezden gelecek halim yok.
Ne görmüşsem onu anlatırım, mümkün olduğunca içine yorum katmadan, kararı okurlar verir, olur biter.
Epeydir yolum düşmüyordu Cihangir’e.
Aslında Gaziantepli, ama son zamanlarda 'Cihangir eşrafı'ndan olan mimar arkadaşım Erden Güven, “Bir akşam gel de şu Cihangir’e biraz oturup sohbet edelim” teklifinde ısrar edince gittim haliyle.
Baktım karşımda tanıdık iki sima, hem de el ele.
Artık tanınmamak için mi yoksa üşüdüğünden mi bilemiyorum başını kapşünla kapatan Deniz Çakır, yanındaki genci de bir yerden tanıyorum, ama nereden?
Biraz daha dikkatli bakınca zor da olsa onu da tanıdım.
Deniz Çakır’ın yanındaki erkek 'Yaban'dan başkası değildi. Ama ekrandaki 'Yaban'la karşımdaki Fırat Doğruloğlu arasında görünüm bakımından biraz fark vardı. Fırat Doğrul-oğlu, 'Yaban'ı oynarken omuzları düşük, çelimsiz biriydi.
Sonradan öğrendim ki, omuzlarına daha dik ve geniş bir hava vermek için aylardır spora gitmiş ve büyük ölçüde başarmış bunu. Biraz istihbarat yapınca anladım ki Deniz Çakır’la Fırat Doğruloğlu’nun el ele dolaşması çok yeni. 5-10 günlük bir şey yani.
Bilmem iyi tarif edebildim mi Cihangir’de gördüğüm tabloyu? Söz verdiğim gibi ben gördüklerimi yazdım ve yorumu size bıraktım.

BU DELİKANLIYI TANIDINIZ MI?

DENiZ ÇAKIR’LA YABAN EL ELE


Bu fotoğrafı önceki gün televizyoncu ve müzik yapımcısı Ahmet Çelenk’in ofisinde gördüm. Çelenk’in odasının bir köşesinde çerçeve içinde duran fotoğraftaki genci ilk bakışta tanımadım.
Gözleri ve kaşı, 30 yıldır tanıdığım birine, hatta onun oğluna acayip benziyordu. İbrahim Tatlıses mi dedim?
Çelenk’in yanıtı, “Evet... Aynı oğlu İdo gibi değil mi?” oldu.
Ahmet Çelenk, ardından da Tatlıses’in merakla beklediği bu fotoğrafın öyküsünü anlattı: “İbrahim Tatlıses’in plak doldurmak için İstanbul’a ilk gelişi 1968-69’da Foto Saba Urfa’da çektirdiği bir poz bu. Şah Plak’ın sahibi Ahmet Daymaz’ın evinden çıktı bu fotoğraf. İbrahim Tatlıses’in ilk plağını yapan Ahmet Daymaz, öldü üç yıl önce. Eşi, birkaç ay önce evlerini taşırken bulduğu bu etrafı tırtırlı küçük fotoğrafı bize verdi. Biz de temizletip, rötuşlayıp büyüttük ve bu hale getirdik. Tatlıses, vurulmasaydı o hafta sahneye çıkacağı Günay’a götürüp, kendisine verecektik. Öyle konuşmuştuk çünkü.”

'ÇIĞLIK 4': KANLA YAZILAN ŞÖHRET
“Twitter, Facebook gibi milyonlara ulaşan sosyal medya ağı varken, ününü daha ne kadar sürdürebileceğini zannediyorsun?
Senin modan geçti.
Artık kimse kitap okumuyor, ama benim cinayet videolarım internet sayesinde izlenme rekorları kıracak ve saniyeler içinde Amerika’nın kahramanı olacağım.”
10 yıl sonra yeniden bir araya gelen yönetmen Wes Craven'le senarist Kevin Williamson’un izleyenlere, “Korku ve gerilim onlardan sorulur” dedirttiği filmden bu satırlar. 15 Nisan’da dünyayla aynı anda Türkiye’de de vizyona giren 'Secream 4' (Çığlık 4), sadece izleyicilerine vaat ettiği korku ve gerilimle değil, söylemleriyle de ilginç bir film. Film gerçekten de günümüz gerçeğini yansıtıyor. Eskiden insanları şöhretle tanıştıran mecralar belliydi. Yazılı, işitsel ve görsel medya.
Artık devreye 'sosyal medya' girdi ve şöhrete giden yolu alabildiğine genişletti.
'İyi' ya da 'kötü' fark etmez, birkaç dakikalığına da olsa ille de şöhret olmak isteyenlerin amaçlarına ulaşmaları çok kolay.
Şimdi zor olan, sosyal medyaya rağmen kazanılmış şöhreti sürdürebilmek.
Korku ve gerilim türü filmler çok tarzım olmamasına rağmen 'Çığlık' serisi hep ilgimi çekmiştir.
Neve Campbell, Courteney Cox ve David Arquette’nin başrollerini paylaştığı 'hayalet maskeli katil'in kana doymadığı serinin dördüncüsünü de beğendim.