Ayrılıkçı terör örgütünün üyeleri, içinde 50 kilo patlayıcı yüklü otomobili bir alışveriş merkezinin önüne park eder…
Teröristler kısa bir süre sonra onlarca insanın yaşamına son verecek zaman ayarlı bombayı çalıştırıp olay mahalinden ellerini, kollarını sallayarak ayrılır…
Görev sırası şimdi, “Emanet yerine ulaştı” diye telefon açtıkları terörist arkadaşlarındadır…
O da patlayacak bombanın daha fazla can alması için hedef şaşırtan ihbar için polisi arar…
Polis, aldığı yanıltıcı ihbar üzerine yanlış yerde tedbir alır ve insanları bombalı otomobilin olduğu tarafa yöneltir…
Çok geçmeden içi bomba yüklü otomobil patlar ve 29 masum insan feci şekilde can verir…
Bir o kadarı da yaralı olarak hastaneye kaldırılır.
Teröre kurban giden her insanın ardında bıraktığı acı, izleyenin yüreğini yakar…
Terör örgütünün üstlendiği bombalı eylemde yaşamlarını kaybedenler gözyaşları içinde toprağa verilir…
Ayrılıkçı teröre kurban giden insanların son yolculuklarında en ön safta duran siyasetçiler, “Katiller en kısa sürede bulunup yargı önüne çıkarılacak” der, ama verilen sözler çabuk unutulur.
Acılarıyla baş başa kalan aileler, devletin bir türlü yakalayıp yargı karşısına çıkarılmayan teröristlerin bulunup döktükleri kanların, aldıkları canların hesabını vermesi için güç birliği yapar…
“Denize düşen yılana sarılır” misali aileler, faillerin bulunması için terör örgütünün parlamentodaki temsilcileriyle bile görüşür, ama nafile…
Şu ana kadar ne terör örgütünün adını belirttim ne de bu olayın yaşandığı ülkeyi…
Yazdıklarım size çok mu tanıdık geldi?
Gelir…
Çünkü dünyanın her yerinde terörün çirkin yüzü aynı…
Yukarıda anlatmaya çalıştığım konu aslında birkaç gün önce Digitürk’ün film kanallarından Moviemax Festival’de seyrettiğim İrlanda – İngiliz ortak yapımı “Omagh” adlı bir filmin öyküsü…
1998'de IRA'nın bombalamasıyla Kuzey İrlanda'daki Omagh'da 29 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının öyküsü...
Terör mağduru ailelerin yaşadıkları dram ve suçluların bulunması için verdikleri savaş o kadar tanıdık ki!
30 yıldır benzer acıları yaşıyoruz, ama nedense 2004’te çekilen ve yönetmen Pete Travis’e ödül bile kazandıran “Omagh” gibi filmler yapmıyoruz ya da yapamıyoruz.
“Acaba niye” diye hiç düşündünüz mü?
Fırat Parlak, Plato’dan ayrıldı
Plato Film’in son yıllarda televizyona yaptığı projelerde Sinan Çetin’den sonra imzası olan Fırat Parlak, şirketle yollarını ayırdı.
Parlak, Plato Film’den niye ayrıldığını sordum, söylemedi. Ancak aldığım istihbarat, bu ayrılığa, Çetin’in “Komedi Dükkânı”nın hangi kanalda yayınlanacağı kararını tek başına verip Parlak’ın fikrini almamasının neden olduğu yönünde…
Fırat Parlak, Plato Film’den ayrıldı, ama şirketin bu yayın döneminde Star TV’ye yapacağı “Komedi Dükkânı”ndaki görevini sürdürecek.
Fırat Parlak, eskiden olduğu gibi; Tolga Çevik’in şovu “Komedi Dükkânı”nın yüzü merak edilen yönetmeni olmaya devam edecek.
Seçim senin Ali, eşin veya aşkın!
14 Eylül Salı akşamı Kanal D’de “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” adlı bir dizi başlayacak…
Zeynep Günay Tan’ın yönettiği D Yapım’ın iddialı bir dizisi bu.
Erkan Petekkaya, Ayça Bingöl, Wilma Elles, Yıldız Çağrı Atiksoy, Aras Bulut İynemli, Farah Zeynep Abdullah, Emir Berke Zincidi, Meral Çetinkaya, Mete Horozoğlu, Orhan Alkaya, Mehmet Gürhan, Zeyno Eracar, Nilperi Şahinkaya, Dila Akbaş, Tolga Güleç, Salih Bademci, Ferit Kaya, Simay Küçük, Sercan Badur, Yavuz Kuvancı ve Şenay Aydın’ın oynadığı dizinin ilk bölümünü, basın mensupları için yapılan “özel gösterim”de seyrettim.
Beğendiğim yönleri de oldu dizinin, beğenmediğim yönleri de…
Önce beğenmediklerimi sıralayayım, sonra beğendiklerimi yazacağım.
Bir kere ismi çok uzun bu dizinin…
Daha kısa ve telaffuzu daha kolay, akılda kalıcı bir isim olsa daha iyi olmaz mıydı?
Erkan Petekkaya’nın canlandırdığı “Ali” ikinci kaptan, ama ilk bölümde hiç dümende açık denizlere doğru yol alırken görmedik onu…
Çocukları arasında acayip ayrım yapan “Ali”nin “Şam babası” yanını da sevmedim.
Üçüncü konu da yine dizinin bir sahnesiyle ilgili ama onu anlatmak için ayrıntıya girmem lazım. Onu da yaparsam ilk bölümün sürprizi kaçar… O nedenle “Cemile”nin (Ayça Bingöl) “mektup”lu sahnelerini çok başarılı bulmadığımı vurgulayıp “iyi haberler”e geçeyim.
Öykü 1967 yılından başlıyor
Bir kere öykünün 1967’de yani çocukluk yıllarımda geçmesi, dizinin beni içine çekmesine yetti…
Dizi sayesinde de olsa nostalji güzeldi…
“Ali Akarsu”nun çocuklarıyla ilişkisi, gemilerde ikinci kaptanlık yapan koca, “O liman senin, bu kız benim” deyip denizlerde dümen kırıp aylarca evden uzak kalınca dört çocuğa hem annelik, hem babalık yapan “Cemile” ve her biri başka bir sorun olan ikisi kız ve ikisi erkek çocuk bana çok tanıdık, çok bizden bir aile geldi.
Seyircinin de bu diziyi seveceği kanaatindeyim…
Çünkü bu projede “Koordinatör” olarak görev yapan Lale Eren’i iyi tanıyorum.
İnanmadığı bir proje için kılını kıpırdatmayacağını, inandığı bir iş içinse gece gündüz demeden deliler gibi çalıştığını biliyorum.
“Öyle Bir Geçer Zaman Ki” de Eren’in çok inandığı ve “en iyi” olması için üstünde aylarca çalıştığı bir proje…
Dizide “Ali”nin gönlünü kaptırdığı Hollandalı “Carolin” rolündeki Wilma Elles’in aylarca sürdürülen aramalar sonunda facebook’tan bulunup getirtilmesi, “Mete” rolündeki Aras Bulut İynemli’nin bu dizi için Uçak Mühendisliği eğitimini dondurmuş olması, ekibin de işe ne denli inandığının göstergesi…
İnanmak, başarmanın yarısıdır…
O duyguyu yakalarsa gerisini de seyirci halleder.
Dizi ve filmcilerin gözü bu konakta
Bakmakla görmek arasındaki fark böyle bir şey olmalı…
Çok değil, daha birkaç yıl önce bir aya yakın tatil yapmışlığım var Datça’da…
Otomobille yanından defalarca geçtim, ama Datça’daki bu müthiş konağı görmedim.
Mehmet Ali Ağa Konağı’nı ancak bu yıl, o da “5. Datça Sinema ve Kültür Festivali”nin açılış daveti için gidince gördüm.
1800’lü yılların başında yapılan, ancak kaderine terk edilmişken 2002’de Mehmet Pir tarafından satın alınıp aslına uygun restore edildikten sonra butik otel olarak turizme kazandırılan Mehmet Ali Ağa Konağı, dönem dizisi ve filmi çeken yapımcıların da gözdesi…
Konak kadar, çevre düzenlemesi, florası da büyüleyici…
Son olarak Ay Yapım, “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisi için istedi konağı, ama taraflar anlaşamadı…
Çünkü “baş odası”nın gecelik konaklama bedeli 700 euro, diğer odaları ise 500 ile 300 euro arasında değişen konak ay sonuna kadar dolu…
Bu yüzden de konak sahipleri müşteri varken otellerinin dizi ya da film setine dönüşmesine sıcak bakmıyor.
Konak, kışın turizme kapalı, o dönemde yapımcıların burayı sete dönüştürme şansı var yani…