Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biri üç, diğeri yedi yaşındayken İncirlik Hava Üssü’nde görevli Amerikalı askerlere evlatlık verilen veya satılan iki kız kardeşin Adana’da biyolojik ailelerini arama savaşını izledik hafta boyunca…

İzlediğimiz sadece iki genç kız kardeşin dramı mıydı? Hayır… Medyada çıkan haberleri ihbar kabul eden Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, konunun soruşturulup, suçluların ortaya çıkmasına izin verdiği talimat şöyle:

“Adana Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından Adana İncirlik Hava Üssü’nde çalışan bazı ABD’li askerlerin, yaygın olarak 1980-1990 yılları arasında, para karşılığı bebek satın aldıkları ve yurtdışına götürdükleri yönünde iddiaların basın yayın organlarında haber olarak yer alması ihbar kabul edilerek resen soruşturma başlatılmıştır. Savcılara verilen talimatta, söz konusu haberlerde adı geçen kişilere ulaşılarak olay mağdurlarının araştırılıp tespit edilmesi istenmiştir. Şikayet ve delillerin toplanması için mağdurların ifadelerinin alınması istenilen yazıda ayrıca bebeklerini satan, bebek satın alan, bebek alım satımına aracılık yapan şahısların tespit edilerek ‘şüpheli’ sıfatıyla yukarıda belirtilen suçlardan savunmalarının alınması yönünde talimat verilmiştir.”

Haberin Devamı

ABD’Lİ KIZLARIN AİLESİNİ ARAMASI KİMLERE YARADI

Örtbas edilen suçlar

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı bu soruşturmaya göre işlenen suçlar ne?

‘Soybağını değiştirmek’, ‘Resmi belgede sahtecilik’ ve ‘Göçmen kaçakçılığı’…

ATV’de Esra Erol ve TV 8’de Serap Ezgü, bazı hastanelerde doğum yapan kadınların çocuklarının başkalarına satıldığına dair konuları gündeme getirince, olanları hatırlayın. Sağlık Bakanlığı, iki programı RTÜK’e şikayet ettiğinde, bakanlığın asıl yapması gereken şeyin, Esra Erol’la Serap Paköz’ü susturmak değil, bu iddiaları araştırmak olduğunu yazmıştım.

Dünyada birçok insanın kapağı atmak istediği Amerika’nın vatandaşı iki genç kızın, yıllar sonra biyolojik ailelerini bulma savaşı kadar, annelerin doğurdukları bebeklerin (ölü ya da diri) akıbetini öğrenme hakkı da var…

GEZEGEN AÇIKLADI VE LİSTE TARTIŞMASI BİTTİ

Kral Grubu Genel Müdürü Mehmet Akbay, Beyaz TV’deki ‘Söylemezsem Olmaz’ın canlı yayınına bağlandı ve müzik listeleri üzerine yapılan tartışmalara son noktayı koydu.

Haberin Devamı

İşte radyo dünyasının otoritelerinden olan ‘Gezegen Mehmet’in söyledikleri:

“Kral TV olarak bizim açıkladığımız şarkı listesi… Şarkı listesiyle sanatçı listesi örtüşmeyince, arkadaşlara sordum Kral Pop Radyo’da 2017 yılında en çok hangi sanatçı çalınmış diye.

Elime şu veriler geldi:

Hande Yener birinci, Sıla ikinci, Buray üçüncü, İrem Derici dördüncü, Demet Akalın beşinci, Yalın altıncı, Berkay yedinci, Sezen Aksu sekizinci, Tarkan dokuzuncu, Gülşen onuncu.

Bu veriler karşısında ben de şaşırdım.

Sonra diğer ulusal radyolar hangi sanatçıları çalıyor diye araştırdım.

Sıla birinci, Hande Yener ikinci, Buray üçüncü, Demet Akalın dördüncü...

Yerel ve ulusal bütün radyoları baz aldığımızda da Hande Yener birinci çıkıyor.”

Başka sorusu olan?

Yok mu?

Tartışma bitmiştir o zaman!

KADINA ŞİDDETİ ANLATAN OYUN

Fiziksel, cinsel veya ekonomik şiddetin sığınma evine mahkum ettiği kadınların dramını anlatan ‘Mor’ adlı oyunu izledim cuma akşamı.

Haberin Devamı

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeki oyunda Nilsu Akman, Canan Tuğaner, Eda Özdemir, Ayşegül Yalçıner, Hafize Balkan ve Eser Rüzgar’ın replikleri, izleyenlere hiç de yabancı gelmeyecek türden. Çünkü oyunu yöneten Ali Yalçıner’in ’Mor’ için yazdıkları, Türkiye’nin bir türlü önüne geçemediği acı gerçekler.

ABD’Lİ KIZLARIN AİLESİNİ ARAMASI KİMLERE YARADI

Cezaların ağırlaştırılmasına, şiddetin bitmesi için yapılan kampanyalara rağmen, erkek şiddetiyle öldürülen kadın sayısının her yıl arttığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef…

Geride bıraktığımız yılda bile, erkeklerin 409 kadını öldürdüğü bir ülkenin değil her şehrinde, her mahallesinde “Mor” gibi oyunlar sergilense, acaba sonuç değişir mi günün birinde? Keşke…

GÜNÜN SÖZÜ

Herkes herkesi aynı sevmez dostlarım; kimileri gururunun yettiği kadar sever, kimileri de ömrünün yettiği kadar. (Bukowski)