SKORER
PEMBENAR
CADDE
YAZARLAR

'Yıldızlara ulaşamamalısınız'

'Yıldızlara ulaşamamalısınız'

|


Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın eniştesi Osman El İskenderani Paşa'nın yedinci göbek torunu, Yeşilçam'ın erken- Kate Moss'u, Türkiye'nin DD'si. Ses dergisinin keşfettiği en güzel gözlere sahip güzel: Devlet Devrim. Hiç de devlet gibi bir kadın değil, aksine sıcacık, çocuk tavırlı, biblo gibi. Sinemayı da bırakmış değil. Bir ailesi, çocuğu olsun istemiş sadece. Çünkü kendi annesini ve babasını bir türlü bir araya getirememiş. Fiyonklara, pembeye, lilaya, bir de sürprizlere bayılıyor. Yeni projelere ne dersiniz sorusunu, "Eski günler hatırına niye olmasın ki?" diye cevaplıyor


       Şimdi siz şöhretli, hep ortalıkta bir kadınken, tak her şeyi bıraktınız, evlendiniz, evinizin kadını oldunuz.
       Evlilik başka bir dünya. Evliliğimde her şeyi yaşadım, ama hiç mutsuz olmadım.
       İki farklı dünya...
       Tabii. İskenderun'a eşimin ailesiyle tanışmaya gittim, tüm İskenderun arkamızda. Niye geliyorlar diye sormuştu eşimin babası o zaman. Sanat hayatına paydos dedim, çünkü evim olsun, çocuğum olsun istedim. Ama eşim çok sosyal, hiçbir zaman sıkılmadık, hep geziyoruz.
       Peki yemek yapmayı falan biliyor muydunuz evlendiğiniz zaman?
       Biliyordum. Zaten çok iyi yemek yaparım, bir de çok iyi uydururum. Şöhretime kıyıldığını düşünmüyorum evlendiğim için. Çocuğum olsun çok istedim, hemen de doğurdum zaten. Düşük tehlikesine rağmen hem de. Eşim, bu bebek düşmeyecek, rüyamda gördüm dedi. Doktor da, ben ona tembih ettim, düşmeyecek dedi. Düşmedi.
       25 yaşındasınız, babanızla tanışmaya İskenderiye'ye gidiyorsunuz ve savaş çıkıyor, aynı zamanda da hamilesiniz.
       Evet. 25 sene sonra babamı görmeye gitmişim. Harp çıktı ve evimizin önü -İskenderiye'de korniş derler - sahil; baktık babamla, denizden İsrailliler çıkıyor. Öldüm öldüm dirildim. O bir ay geçmek bilmedi. Dünyayla ilişkim kesilmişti.
       Eşiniz sizin babanızla ne kadar tanışmak istediğinizi biliyor ve evlenir evlenmez sizi babanızın yanına yolluyor, bir çeşit babalık yapıyor...
       Eşim öyledir. Evlendik ve bana bu sürprizi yaptı, babamın yanına yolladı. Ben sürprizlere bayılırım, o da hep yapar.
       Babanızı ilk görüş sahnesini anlatır mısınız? Film gibidir herhalde...
       Annem beni babamdan hep alıkoydu. Benim okuma yazmayı öğrenir öğrenmez ilk işim babama mektup yazmak olmuştu. Devamlı temas içindeydim onunla. Fotoğraflarımı gönderiyordum. 25 yıl sonra gittim işte... Uçaktan indim, ismimi anons ediyorlar. Babam nerede dedim. "Baban evde, çok heyecanlı, seni bekliyor," dedi yeğenim. Nil kenarına gittik. Nil suyu içmek adetmiş orada. Sonra kocaman bir ev, yardımcılar kapıyı açtı. Baktım babam geliyor. İlk önce bir durdu, sonra sarıldık, oturduk. Hiç Türkçe bilmiyor. Ben de muhteşem Arapça biliyormuşum gibi! Ama anlaştık. Oyun bile oynadık. Benimle İstanbul'a gelmek istedi, beni hiç bırakmak istemedi. 500 m2 salonu evin ve evin duvarları babama yolladığım fotoğrafların büyütülmüşleri ile dolu. Duvarlarda hep annemle ben. "Sen," dedi, "bu kadar sene sonra geldin, beni buldun. Senin hatırın için annen gelsin, evinin kadını olsun."
       İstediniz mi siz de tekrar bir araya gelmek?
       İstemem mi? 25 sene geçmiş ve o kadar sene üzerine annemi istiyor. Ama annem kaprisli, çok kaprisli kadın. İnatçı, istemedi.
       Peki ama babanız, görmeden gözünüzde o kadar büyüttüğünüz, beklediğiniz gibi bir adam mıydı?
       Yok, hayal kırıklığı yaşadım. Zaten sonra bir daha hiç görüşmedik. Ben zaten dedeme baba derdim, o büyüttü beni. Sezen Aksu'nun şarkısı var ya, seni pamuklara sararım, onun gibi. Dedem de beni pamuklara sarıyordu. Kimsede yürüyen bebek yoktu, bende vardı. Tüm mahalle o bebeğin peşindeydi. Çok şımarttılar beni. Dedemin bir kucaklaması vardır, hala unutamam. Babam öyle kucaklamadı beni. Burmalı burnu kalkık terlikler vardı. O zaman çok istiyordum onlardan. Bir gün dedem geldi, sok elini cebime dedi. Soktum o terliklerden çıktı. Başladım ağlamaya, çünkü tek almış... Sonra öbür cebime de bak dedi, bir baktım diğeri de orada.
       Zaten ayakkabı tutkunuz sizin sinemaya başlamanıza sebep olmuş, babet aşkına...
       Evet, ama babete hala bayılırım. Meşhur Erol, Kadıköy'de mağaza açtığında ben de 15 yaşındaydım. Doğumgünüm vardı. Topuklu pabuç istiyorum, annem de mırın kırın ediyor. Neyse, ikna ettim. İlk topuklu ayakkabımı Erol'dan almışımdır. Hala da alıyorum. Tanca'dan da. Biliyorlar huyumu, dayanamadığımı, ne zaman gitsem birkaç çift ayakkabıyla çıkıyorum dükkandan.
       Küçükken de sinemaya meraklı muydınız?
       Ufakken insanın hisleri onu belirtiyor. Her müsamerede mutlaka vardım ben. Ama başrol de istiyordum. Ne yaptım ettim fiyonklu tuvaletimle Strauss'un Mavi Tuna'sı eşliğinde başrolü kaptım okulda. Pembe fiyonklu beyaz tuvalet giydim. Sinemaya o yaşlarda girmemiz yasak. Kadıköy'deki Opera Sineması'na cumartesi günleri arka kapılardan sokuyorlardı beni. Filmden çıkıyorum, eve geliyorum, aynalarla öpüşmeler, aynaların önünde rol kesmeler.
       Var mı unutamadığınız bir film, hatta oyuncu?
       Olmaz mı, tabii, Brigitte Bardot. Büyüyeyim BB'nin kuaförüne gidicem derdim. Saçlarına bayılırdım.
       Pek büyümüşe benzemiyorsunuz, çocuk gibisiniz?
       Kocam da bana büyüyemedin bir türlü der. Ama enstitüdeyken de çok sakindim, çok büyük gibiydim, müdür yardımcılarına bile yardım ederdim. Bu benim açılmış halim.
       Siz enstitü mezunusunuz, dikiş dikmeyi biliyorsunuz değil mi?
       Dikiş makinesiyle değil, elle dikmeyi bilirim. Bana, söylemesi ayıp, dikiş makinesi kullanmayı öğretemediler. Okuldayken defilelerimiz oluyordu. Ben mezun oldum okuldan, beni defileye çık diye çağırdılar. Üç tane kıyafet diktim kendime. Bej kahve çizgili, buklet modaydı o zaman. Bordo mini envelop, yarım kollu mini ceket, saten biye geçirdim etrafına. Bir de lila, bol kol, yün jarse, havuz yaka. O defilede dört beş tane kısmetim çıktı. Bahriyeli anneleri beni oğullarına beğenmişler. Marinler çok modaydı bir ara.
       O zaman marinler moda, buklet öyle, bir de semt olarak Moda değil mi?
       Hem de nasıl. Moda İskelesi'nde piyasaya çıkardık. Platonik aşklar yaşardık. Geldi gelmedi, baktı bakmadı diye çocuk gibi üzülürdük.
       Yeşilçam'dan arkadaşlarınızla görüşüyor musunuz?
       Ekrem, Tanju, Sevda, Neriman Abla, Çolpan İlhan, hepsiyle sık sık görüşüyoruz. 50 yaşımı geçtim, "Aa kızımız geldi!" diyorlar. "Ayol," diyorum, "koskoca kadın oldum hala ne diyorsunuz?"
       Basınla aranız nasıldı o zamanlar, gazetecilerle..?
       Nasıl bucak bucak kaçardık, dikkat ederdik. Ama Ses'e, Artist'e falan açık resimler ben de verdim. Hep sırttandı o zaman. Ama şimdiki gibi seviyesiz pozlar değildi verdiklerimiz. Hakkımızda kötü bir şey çıkmasın diye çok dikkat ederdik. Şimdi yıldızlar hiç üstlerine başlarına dikkat etmiyorlar. Yıldızlara gökte nasıl ulaşamazsan, sanat hayatındaki yıldızlara da öyle ulaşmamalısın.
       Sinemadan sonra, sahneye de çıktınız, "şarkının ş'sini bilmeden"...
       Evet. Lunapark'ta 68 yılında çıktım ilk. O zaman aranjman diyorlardı, günün popüler şarkılarını söylüyordum. Ayakkabımdı, kokumdu derken, biterdi zaten programım. Pembe kasımpatı takmıştım ilk çıktığımda saçıma, fiyonklar vardı sırtımda.
       Sizin beğenmediğiniz bir yanınız var mıdır, fiziksel anlamda?
       Kollarım. Kolsuz giymezdim eşimle tanışana kadar. O da ayrı bir hikaye. Kolsuz giyemiyordum, çünkü çok zayıftım. Ben güzellik yarışmasını kazandıktan sonra bu yüzden bir yıl bekledim. Ayhan Işık'la başrol oynatacaklar, oynatamıyorlar. Çünkü yanında çocuğu gibi duruyorsun diyorlar. Yiyorum yiyorum kilo alamıyorum, bünyem böyle. Bir sene ne ızdıraplar içinde kıvrandım. Sonra Ümit Utku çağırdı. "Çiçeksiz Bahçe" ilk filmim.
       Peki en çok beğendiğiniz filminiz?
       "Kasımpaşalı". Bir müzik vardı o filmde. Filmin en dramatik yerindeki şarkı. Onu Yılmaz bütün gün arattı. Bu parça olmazsa olmaz dedi.
       Eşinizle tanışma hikayenize dönelim. Nasıl tanıştınız?
       Eşimin butiği vardı Nişantaşı'nda. Oraya gittik bir arkadaşımla. O zaman da eşim Agah Bey hep Avrupa mallar satıyor. "Bir kıyafet var" dedi; kolsuz jarse bir elbise. "Katiyen giymem!" dedim. Belden aşağıya kadar sırtı açık... "Beğenmezseniz almayın, ama bir giyin" diye ısrar etti. Ayıp olmasın diye giydim. Agah Bey bana baktı. Bakış o bakış! Sonra ben de bir açık giyinmeye başladım; yırtmaçlar, kolsuz bluzlar, neler neler...

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.