Santiago Calatrava
Mimarlık ve mühendislik arasında kurduğu çarpıcı denge ile doğadan öykündüğü formları ustalıkla heykelsi yapılara dönüştüren Santiago Calatrava’nın eserlerinde endüstriyel teknoloji “canlı, yeni ve şiirsel” bir mimarlığa evriliyor.
Tasarladığı köprü ve binalarda ileri mühendislik çözümlerini çarpıcı görsel ifadelerle harmanlama yeteneği ile ün kazanmış mimar, mühendis, heykeltraş ve sanatçı Santiago Calatrava, kendisine rehberlik ettiğini sıklıkla dile getirdiği doğanın formlarından ve ritimlerinden ilham alıyor. Yenilikçi ve dinamik mimari tarzıyla tanınan Calatrava, tam da bu nedenle kendisini belirli bir ekolün veya mimarlık hareketinin takipçisi olarak tanımlamıyor. Calatrava, kendisinden önceki birçok sanatçı ve mimar gibi, Leonardo Da Vinci'nin insan vücuduna olan hayranlığından oldukça etkilenmiş; deniz dalgaları ve kuş kanatları gibi doğal unsurlardan da ilham almış. Yaşamın içinden alıntılanan formların birçoğunu bir mühendis ve heykeltıraş ustalığıyla eserlerine işleyen Calatrava’nın doğainsan birlikteliğine vurgu yapan tasarımlarında kullanıcılar da kendilerinden izler buluyor ve onlarla bütünleşiyor. Mimarlığın irrasyonel ve şiirsel doğasına sıklıkla değinen Calatrava’nın mimari bakışını, üretim pratiğini ve estetik duruşunu, kendisinin “Bugün mevcut olan endüstriyel teknoloji sayesinde mimarlık “estetik ve sağlam bir şey”den ziyade “dönüşen, canlı, yeni ve şiirsel bir şey” olmaya evriliyor” cümlesi en iyi şekilde özetliyor. Klasik yapı sistemlerine, kolon ve kiriş gibi unsurlara rastlamanın pek de mümkün olmadığı tasarımlarında, mühendislik bilgisini genellikle beton ve çelikten yana kullanarak heykelsi işlere imza atıyor.
Sanat ve mimarlığın ayrılmaz bütünlüğünü kanıtlar nitelikteki yapıtları ile mimarlığı birçok sanatın bileşimi olarak gören Calatrava’nın ressam ve heykeltraşların çalışmalarına atıfta bulunması, mimari yaklaşımını onların sanatsal ifadeleriyle karşılaştırması da bu sebepten... Özgün sanatsal vizyonundan ödün vermeyi reddetmesiyle teknolojinin tasarımlarına eklemlenmesi kariyerinde eş zamanlı olarak ilerleyen Santiago Calatrava, dünyanın dört bir yanında inşa ettiği 50'den fazla köprüde, teknolojik beceriyi estetikle harmanlayarak beton ve çeliğin kullanımında devrim yaratan tasarımlarıyla malzemenin yaratıcı kullanımına da ışık tutuyor. 1951 yılında İspanya'nın Valencia kentinde dünyaya gelen Mimar Santiago Calatrava, erken yaşta tanıştığı sanat ve çizim tutkusuna, Le Corbusier’nin eserlerini keşfettikten sonra mimarlığı da ekledi. Valencia Politeknik Üniversitesi'nde aldığı mimarlık eğitiminin ardından, Zürih'teki İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü'nde (ETH) yapı mühendisliği alanında doktorasını tamamladı. Akademik çalışmalarıyla da alanında en saygın isimlerden biri olan mimarın, ilk günden itibaren kendisi için önemini vurguladığı “hareketlilik” kavramı, doktora tezinin de konusu oldu.
Calatrava, 1979'da Perret'nin yapısal çalışmalarının kalitesini yeniden alevlendirdiği ve biçimi tanımlamada birincil yapının önemini yeniden vurguladığı için Auguste Perret Ödülü’ne layık görüldü. Mimarlık teorisi ve pratiği üzerinde kalıcı bir etkisi olan Calatrava, 1992 yılında aldığı Institute of Structural Engineers Altın Madalyası’nın ardından, 2005 yılında American Institute of Architects Altın Madalyası’nın da sahibi oldu. 2015’te Avrupa Mimarlık Ödülü'nü kazanan Santiago Calatrava, Chicago Athenaeum Christian Narkiewicz-Laine'nin başkanı tarafından “vizyoner bir teorisyen, filozof ve ütopyacı ve mühendislik ve mimarlık dışavurumculuğu alanında gerçek bir sanatçı” olarak nitelendirildi. Calatrava’nın aldığı sayısız ödüller arasında ayrıca, 1999 Asturias Prensliği Ödülü, 2005 MIT Eugene McDermott Ödülü, City of Toronto Urban Design Ödülü, Merit in the Fine Arts Ödülü, Sir Misha Black Madalyası, Royal College of Art Leonardo da Vinci Madalyası, Architecture of L’Academie d’Architecture Altın Madalyası, Zürih Üniversitesi Hukuk Okulu Çatısı projesi için verilen European Steel Design Ödülü, İsveç Çelik Yapı Enstitüsü’nün verdiği Silver Beam Ödülü ve Illuminating Design Award of Merit Ödülü yer alıyor. Dünyanın çok farklı ülkesinde yüksek maliyetli projeleri hayata geçiren Santiago Calatrava, ağırlıklı olarak müze, tren istasyonu, köprü ve kule projelerinden oluşan üretimlerini mimarlık ve mühendislik arasındaki dengeyi sağlayarak sürdürüyor.
Valencia Opera Binası
Valencia, İspanya
Valencia’nın Turia Nehri doğrultusunda gelişen park aksının üzerinde konumlanan Valencia Opera Binası, 2006 yılından bu yana hem kent için büyük bir gösteri sanatları tesisi olarak hem de inşa edildiği alanı canlandırmaya yardımcı olan dinamik bir kentsel dönüm noktası olarak hizmet veriyor. Palau de les Arts Reina Sofia olarak da bilinen yapı, eski kent ve kıyı bölgesi olan Nazaret arasında yer alıyor ve kentin bu az gelişmiş bölgesinde yeni bir odak noktası yaratıyor. Programının ana bileşenleri opera ve konser için uygun olan 1.706 kişilik birincil oditoryum, 380 kişilik yardımcı salon ile performansları video ekranlarında izleme imkanı sunan 1.520 kişilik ikincil oditoryumdan oluşuyor. Ana binanın bitişiğinde ise, deneysel tiyatro ve dans için 400 kişilik bir oditoryum ve sergi alanı bulunuyor.
Katar Pavyonu
Dubai EXPO 2020
Oldukça kısa sürede inşa edilmesiyle dikkat çeken Katar Pavyonu, ülkenin kültürünü ve mirasını temsil ederken Katar'ın geleceğe yönelik öncü vizyonunu yansıtmak için heykelsi formla mimari yapıyı birleştiriyor. Palmiye ağaçlarıyla dolu bir adadaki Arap yelkenlisini andıran pavyon, çakışan iki hacmin genişleyen ve yükselen geometrik formu içinde ziyaretçilere deneyim alanı sunuyor. Pavyonun girişindeki altın heykelsi anıt ve iç mekanda yükselen tavanlar, iç içe geçmiş iki palmiye ağacının yapraklarının soyut birleşimini, pavyonu çevreleyen havuzlar ise Katar’ı çevreleyen Basra Körfezi'ni temsil ediyor. Dubai EXPO 2020’nin 500 dönümlük sergi alanının Sürdürülebilirlik Bölgesi içinde yer alan ve %100 geri dönüştürülebilir kompozit malzeme ile kaplanan Katar Pavyonu, yaklaşık 960 m2’lik bir alana sahip.
Oculus
New York, ABD
Dünya Ticaret Merkezi Aktarma Noktası, diğer adıyla Oculus, New York’un en önemli yapılarından birinin ulaşım merkezi olarak tasarlanmış. New York’taki toplu ulaşımın önemli bir parçası olan merkez, kent dokusunda oldukça dikkat çekici heykelsi bir forma ve etkileyici bir strüktüre sahip. Daniel Libeskind tarafından tasarlanan masterplana göre sınırlandırılmış alanda bulunan proje, güneyindeki Dünya Ticaret Merkezi’nin bir parçası olarak çalışıyor. Ayrıca yapı, bulunduğu nokta itibarıyla kentsel alanları yeşille birleştiren bir odak noktası niteliğinde. Kaburga şeklindeki çelik kirişlerle kurgulanmış, yukarı doğru açılan kanatların etkisini veren Oculus'un iç mekanlarında ise ziyaretçiler kolonsuz geçilmiş geniş bir açıklığı seyredebilme imkanı buluyor. Calatrava, yapının tasarımı için Bizans ve Antik Mısır gibi çeşitli geleneklerden esinlendiği bir formdan yararlanmış.
Turning Torso
Malmö, İsveç
İsveç'in Malmö şehrindeki 54 katlı gökdelen, iki ana yolun kesiştiği noktada şehir dokusundan bağımsız duran bir heykel öğesi. 192 m yüksekliğiyle açıldığı gün Malmö’deki en yüksek bina ünvanını alan ve dünyanın ilk burgulu gökdeleni olarak gökdelen mimarisi alanında yeni bir akım başlatan Turning Torso, formunu insanın hareket biçiminden alıyor. Bina merkezinde bulunan asansör boşluğu çelik bir boru görevi görüyor ve bu çekirdeğin etrafında dönen her biri beş kata sahip dokuz küpü dengeli bir şekilde taşıyor. Calatrava, Turning Torso ile mühendislik becerilerini mimari yeteneğiyle harmanlamış ve birçok ödüle layık görülen bu anıtsal yapıyı hayata geçirmiş.
Margaret Hunt Hill Köprüsü
Dallas, ABD
Dallas şehir merkezinde bulunan Margaret Hunt Hill Köprüsü, Trinity Nehri’nin ikiye böldüğü Dallas mahalleleri arasında bağlantı noktası olmakla birlikte şehrin kentsel gelişim çabaları için de büyük önem teşkil ediyor. 6 trafik şeridine sahip olan köprü, 368 m uzunluğunda, 37 m genişliğinde ve 184 m yüksekliğinde. Yapı, parabolik beyaz çelik kemeriyle, Dallas silüetinin yeni simgesi haline gelmekle kalmamış, ECCS Avrupa Çelik Köprüler Ödülü’ne de layık görülmüş. Köprü güvertesi için merkezi destek görevi gören çelik kemer, farklı çaplara ve uzunluklara sahip 58 kablo ile bağlanıyor. Köprü Calatrava tarafından Trinity Nehri boyunca inşa edilmiş bir dizi köprünün ilki.
Sundial Yaya Köprüsü
Redding, ABD
Kuzey Kaliforniya'daki Sacramento Nehri üzerinde bulunan, Turtle Bay Müzesi’nin 300 dönümlük kampüsü içindeki Sundial Yaya Köprüsü, Sacramento Nehri yol sistemi için bir giriş görevi görüyor. Calatrava, ABD’deki ilk köprü tasarımı olan Sundial ile, Redding kentine ve doğal çevresine ilgiyi artırmayı hedeflemiş. Bölgenin doğal yaşamına duyarlı bir yaklaşımla tasarlanan köprü, Sacramento Nehri’ndeki somonların yumurtlama bölgesinin üzerinde konumlandığından, 700 m genişliğindeki açıklık, nehre taşıyıcı sütunlar yerleştirmeden geçilmiş.